Ligin en zor deplasmanlarından bir tanesini altın (!) değerinde bir (1) puanla geçtik. Ve sıralamadaki yerimiz değişmedi. Şans kaza galip gelebilsek 8. sıraya kadar yükselebileceğimiz bir maçtı halbuki.
Takım iç sahada pozisyon bulamıyor , dış sahada çok güzel pozisyonlar buluyor gole çeviremiyor.. İç sahada kanatlar çalışmıyor , bekler destek vermiyor. Dış sahada ise gol becerisi yüksek adamlarımız olmadığından golle sonuçlandıramıyoruz pozisyonu. Forvet bir Kewell oluyor bir Pino. İkisi de çakma forvet.
Bu forvetsizlik geçen seneden beri devam etmekte ve tamamen yönetimin vizyonsuzluğudur. Koskaca takım gol yollarında sadece Baros'a bakar mı ? Böyle kadro kurulursa ve bel bağladığın adam bir sakatlanırsa tepe taklak olursan ve 13. hafta sonunda 10.'lukta kendine zor yer edinirsin. Zira Ankaragücü 2-0 galipken maçı 2-2'ye getirtmese 11. sıraya gerileyecekti Galatasaray.
Galatasaray son 7 maçta sadece bir galibiyet aldı , o da içerideki 2-1'lik Antalyaspor galibiyeti. Son 5 maçta 2 gol atmışız ki o maç da yine Antalyaspor maçı.
Dilimizde tüy bitti anlatmakta. Bu takıma Morinho + Guardiola gelsin , taktiği ikisi versin. Rakibi ikisi analiz etsin. İlk 5'e zor girer. Gaziantepspor ayarında bir kadrosu var Galatasaray'ın. Arda ile Baros dönünce Kayserispor ayarında bir takım haline geleceğiz. Bu kadroyu geçen seneden ders alamayarak kuran yönetim neler düşündü bilinmez. Ama ilk senesinde 5. olan , ikinci senesinde 3. olan Adnan Polat 3. senesinde kendine ilk 5'te yer bulursa şükretmeli.
Olağanüstü kongre olur mu bilmem ama olağankongreye kadar saç ağartmaya devam. Hagi'yi kullandıktan sonra bakalım başka bir sevdiğimizi kullanacak mı Sayın Polat. Haldun Üstünel'in lisansı olsa onu bile getirirdi zira sırf sömürü için.
Haftaya Beşiktaş derbisi var. İki takımdan biri ya da ikisi birden tamam ya da devam diyecek biraz daha. Ali Sami Yen'in son günlerinde mücadeleci bir takım görürüz umarım.
O çok güvendiğim adam, Adnan Polat istifa!
Neler Varmış Bakalım Burada?
-
▼
2010
(18)
-
►
Ekim
(15)
- Sevindik mi ? Sevindiysek beraberliğe mi ?
- Bir derbi anatomisi
- Bir derbi arefesi anatomisi
- Şampiyonlar Ligi Haftası - Rasgele
- Galatasaraylı gözüyle bir derbi haftası
- Maç sonunda koşan oyuncu...
- Bir bahiscinin cenabetliği
- Hayırdır inşallah - Aziz Yıldırım Açıklamaları
- Aslantepe İzlenimleri
- Bekledik , çok bekledik : Aslantepe
- Ölüm haberi gelmeden kıymet bilmez miyiz?
- Niye gaza geliyoruz ?
- Karıncaezmez Şevki'yi Alpaslan abiden dinleyelim...
- Şampiyonluk duran toplar yüzünden kaçabilir
- Hiddink 8 milyon euro edecek mi ilerde?
-
►
Ekim
(15)
21 Kasım 2010 Pazar
14 Kasım 2010 Pazar
Adnan Polat İstifa !
Galatasaraylıların efsane 20.45'iyle özdeşleşen adamı Adnan Polat. 22-23 yaşın üzerindekilerin ilk olarak M. Utd'ı elediğimiz maçta futbolcuları saha içinde kutlarken gördüğü adam.
Efsane Uefa kadrosunun temellerini attığını söyler durur 92 senesinde. Bülent, Hakan , Tugay onun dönemine rast gelmiştir. Bizzat kendisi mi Galatasaray A takımına çıkartmıştır veya Galatasaray'a transfer etmiştir bilemem. Öyle diyor. Uzun bir aradan sonra Galatasaray'a maddi yardım kampanyası başlatmış sonra tekrar görev almış asbaşkan olup Rahmetli Özhan Canaydın'dan sonra da başkan olmuştur.
Rahmetli Özhan Canaydın'ın son başkanlık döneminde futbolu tamamen ele aldı , Kalli'yi getirtti. Ve yine o büyük revizyondan birini yaptı. Cihan , Necati , Hasan Kabze , İnamoto , Orhan Ak gönderildi. İleriye dönük genç ve geleceği parlak adamlar alındı -güya-
İlk sene yine mucizevi bir şekilde şampiyonluk geldi. Galatasaray'ın tek hedefi Türkiye şampiyonluğuymuş gibi Almanya liginin orta düzey takımı Leverkusen'den 5 yenmesi görmezden gelindi.
Sonraki sene her şey sıfırdan baştan başladı. İyi bir kadro kuruldu , gidildi kadro üzerinde etkisi olsun diye yetersiz bir hoca ile anlaşıldı. Taktik açıdan yeterli olunabilir belki ama ''karizma'' bakımından yetersizdi Skibbe... Söz geçiremiyordu.
Teknik direktör gönderildi alınan başarısız sonuçlardan sonra. Meira'yı para için satıp takımı stopersiz bıraktı Adnan Polat. Kewell stoper oynamak zorunda kaldı. Bu bize bazı düşüncesizliklerin habercisi olmalıymış aslında. İlk senesinde Bülent Korkmaz ve Ümit Davala harcandı. Bülent Korkmaz nasıl bu kadar kolay harcanır , akıl sır ermiyor. O kadar kötü durumdayken takımı alma cesareti gösteriyor , sakatlarla boğuşuyor. Ve yola onunla devam edilmiyor. Kullanılıyor ve sonra gönderiliyor.
Rijkaard getirildi sonraki sene , her şey yine unutuldu. Kadro güzel , başarılı ve vizyon sahibi bir teknik ekip vardı artık. Mücadele etmekten çok ''yıldız'' diye tabir edilen oyuncularla kurulu bir takım olduk.Temelleri önceki sene atılan ve 5. olan kadro iyi başlamasına rağmen forvet yetersizliği yüzünden sonraki haftalar bocaladı ve ligi 3. bitirdi. Zira futbol üstadı Adnan Polat forveti tamamen Baros'tan kurmuş ve yine Galatasaray'ın Mondragon'dan sonra ''tamam işte bu 1. kalecimiz.'' diyebileceğimiz bir kaleci almamıştır takıma.
İlginç şekilde öbür sene de ''karizma'' hoca Rijkaard ile yola devam edilmiş. Ama kurulan yetersiz kadro yine hoca gönderimine sebep olmuştur. Mustafa Sarp , Ayhan, Barış gibi vasat altı orta sahalar.. 1. kaleci diyemediğimiz kaleciler... Yine Baroş sakatlandığında olmayan forvet. Sakatlanan sol bek ve yerine sağbekten geçen Uğurla , Sabriyle. Serkanla bir şeyleri yapmaya çalışmak.. Stoper sakatlandığında Cana'nın oynaması , bonservissiz diye Gökhan Zan'ın alınıp bel bağlanması vs..
Yine yetersiz bir kadro ve yine başarısızlıklar. Yine tüm suç hocaya atılır ve hoca gönderilir. 2006-2007 senesininin son 2 ayına girerken tvlere çıkıp Gerets'i öven , Gerets ile sözleşme uzatan ( futbolculara gözdağı veriyor aklı sıra) Adnan Polat yine tvlere çıkıyor ''her ne olursa olsun biz Rijkaard ile yola devam edeceğiz'' diyor ve böyle bir cümlesinden sonra doğal olarak kısa süre sonra yollanıyor.
Alt yapıya getirilen Tugay Kerimoğlu projesi yine göstermelik olduğu görülüyor. Yeni teknik direktörümüzün yardımcısı oluyor. Yeni teknik direktörümüz de tabiki taraftarın sevdiği biri olacaktı.. O biri de Hagi oldu. Ocak ayında taraftarın gözünü boyama amacıyla 1-2 yıldız transferi yapacaktır. Ama bu transferler taraftarın gözünü boyatmamalı , zira Adnan Polat sportif anlamda çok başarısız bir başkandır.
Galatasaray bunun yanında basketbolda da çok büyük bir facia yaşamıştır. Ve bu olayın mantığını hala kimse daha tam olarak çözememiştir.Taraftarları utancından yerin dibine sokan bu yönetim , yine kendinde hata bulmamıştır ve kendileri yoluna devam etmiştir. Yiğit Şardan göstermelik olarak istifa etmiştir ve Basketbol teknik ekibi ile yollar ayrılmıştır.
Her çıktığı programda , her basın toplantısında şirket birleşmesi , stad , riva projesi vs. sayıp duruyor. Galatasaray bir spor kulubüdür sayın başkan , ticari şirket değil. Başkanlık döneminiz boyunca hem yetersiz kadro kurdunuz, hem sözünüzü bir kere bile tutmadınız. Değerleri bir bir harcayarak taraftara şirin gözüktünüz. Artık sizin de veda vaktiniz geldi. Sportif açıdan halefliğini yaptığınız Özhan Canaydın döneminden daha başarısız bir dönem geçiriyorsunuz.
Ali Sami YEN'in koyduğu vizyon bir kenara , Türkiye'de bile başarılı olunamıyor.
Adnan Polat İstifa!
Efsane Uefa kadrosunun temellerini attığını söyler durur 92 senesinde. Bülent, Hakan , Tugay onun dönemine rast gelmiştir. Bizzat kendisi mi Galatasaray A takımına çıkartmıştır veya Galatasaray'a transfer etmiştir bilemem. Öyle diyor. Uzun bir aradan sonra Galatasaray'a maddi yardım kampanyası başlatmış sonra tekrar görev almış asbaşkan olup Rahmetli Özhan Canaydın'dan sonra da başkan olmuştur.
Rahmetli Özhan Canaydın'ın son başkanlık döneminde futbolu tamamen ele aldı , Kalli'yi getirtti. Ve yine o büyük revizyondan birini yaptı. Cihan , Necati , Hasan Kabze , İnamoto , Orhan Ak gönderildi. İleriye dönük genç ve geleceği parlak adamlar alındı -güya-İlk sene yine mucizevi bir şekilde şampiyonluk geldi. Galatasaray'ın tek hedefi Türkiye şampiyonluğuymuş gibi Almanya liginin orta düzey takımı Leverkusen'den 5 yenmesi görmezden gelindi.
Sonraki sene her şey sıfırdan baştan başladı. İyi bir kadro kuruldu , gidildi kadro üzerinde etkisi olsun diye yetersiz bir hoca ile anlaşıldı. Taktik açıdan yeterli olunabilir belki ama ''karizma'' bakımından yetersizdi Skibbe... Söz geçiremiyordu.
Teknik direktör gönderildi alınan başarısız sonuçlardan sonra. Meira'yı para için satıp takımı stopersiz bıraktı Adnan Polat. Kewell stoper oynamak zorunda kaldı. Bu bize bazı düşüncesizliklerin habercisi olmalıymış aslında. İlk senesinde Bülent Korkmaz ve Ümit Davala harcandı. Bülent Korkmaz nasıl bu kadar kolay harcanır , akıl sır ermiyor. O kadar kötü durumdayken takımı alma cesareti gösteriyor , sakatlarla boğuşuyor. Ve yola onunla devam edilmiyor. Kullanılıyor ve sonra gönderiliyor.
Rijkaard getirildi sonraki sene , her şey yine unutuldu. Kadro güzel , başarılı ve vizyon sahibi bir teknik ekip vardı artık. Mücadele etmekten çok ''yıldız'' diye tabir edilen oyuncularla kurulu bir takım olduk.Temelleri önceki sene atılan ve 5. olan kadro iyi başlamasına rağmen forvet yetersizliği yüzünden sonraki haftalar bocaladı ve ligi 3. bitirdi. Zira futbol üstadı Adnan Polat forveti tamamen Baros'tan kurmuş ve yine Galatasaray'ın Mondragon'dan sonra ''tamam işte bu 1. kalecimiz.'' diyebileceğimiz bir kaleci almamıştır takıma.İlginç şekilde öbür sene de ''karizma'' hoca Rijkaard ile yola devam edilmiş. Ama kurulan yetersiz kadro yine hoca gönderimine sebep olmuştur. Mustafa Sarp , Ayhan, Barış gibi vasat altı orta sahalar.. 1. kaleci diyemediğimiz kaleciler... Yine Baroş sakatlandığında olmayan forvet. Sakatlanan sol bek ve yerine sağbekten geçen Uğurla , Sabriyle. Serkanla bir şeyleri yapmaya çalışmak.. Stoper sakatlandığında Cana'nın oynaması , bonservissiz diye Gökhan Zan'ın alınıp bel bağlanması vs..
Yine yetersiz bir kadro ve yine başarısızlıklar. Yine tüm suç hocaya atılır ve hoca gönderilir. 2006-2007 senesininin son 2 ayına girerken tvlere çıkıp Gerets'i öven , Gerets ile sözleşme uzatan ( futbolculara gözdağı veriyor aklı sıra) Adnan Polat yine tvlere çıkıyor ''her ne olursa olsun biz Rijkaard ile yola devam edeceğiz'' diyor ve böyle bir cümlesinden sonra doğal olarak kısa süre sonra yollanıyor.
Alt yapıya getirilen Tugay Kerimoğlu projesi yine göstermelik olduğu görülüyor. Yeni teknik direktörümüzün yardımcısı oluyor. Yeni teknik direktörümüz de tabiki taraftarın sevdiği biri olacaktı.. O biri de Hagi oldu. Ocak ayında taraftarın gözünü boyama amacıyla 1-2 yıldız transferi yapacaktır. Ama bu transferler taraftarın gözünü boyatmamalı , zira Adnan Polat sportif anlamda çok başarısız bir başkandır.
Galatasaray bunun yanında basketbolda da çok büyük bir facia yaşamıştır. Ve bu olayın mantığını hala kimse daha tam olarak çözememiştir.Taraftarları utancından yerin dibine sokan bu yönetim , yine kendinde hata bulmamıştır ve kendileri yoluna devam etmiştir. Yiğit Şardan göstermelik olarak istifa etmiştir ve Basketbol teknik ekibi ile yollar ayrılmıştır.
Her çıktığı programda , her basın toplantısında şirket birleşmesi , stad , riva projesi vs. sayıp duruyor. Galatasaray bir spor kulubüdür sayın başkan , ticari şirket değil. Başkanlık döneminiz boyunca hem yetersiz kadro kurdunuz, hem sözünüzü bir kere bile tutmadınız. Değerleri bir bir harcayarak taraftara şirin gözüktünüz. Artık sizin de veda vaktiniz geldi. Sportif açıdan halefliğini yaptığınız Özhan Canaydın döneminden daha başarısız bir dönem geçiriyorsunuz.
Ali Sami YEN'in koyduğu vizyon bir kenara , Türkiye'de bile başarılı olunamıyor.
Adnan Polat İstifa!
7 Kasım 2010 Pazar
Trabzonspor - Galatasaray
Ligdeki 5. mağlubiyetimizi aldık Trabzon deplasmanında. Biri kişisel hatadan iki atak yedik. İki tane gol yedik. Normal şartlarda şans eseri bir gol bulamazsak gol atamayacağımız bir 11 ile çıktık. Şans eseri gol bulamadık , direkten döndü. Ve golsüz bitirdik.
Herkes gibi Mustafa - Barış ikilisi ne zamana kadar kadroda kalacak ben de merak ediyorum. Tam olarak tipik defansif anadolu takımı oyuncularını andıran bu oyuncular nasıl olur da Galatasaray'da oynuyorlar akıl sır ermiyor. Hele Barış. 2007-2008 sezonundan beri Galatasaray'da. Sadece koşabilen birinin takımda senelerdir oynayabilmesi çok garip. Mustafa'nın ise yaptığı şey alıp geri veya yana pas vermek. Mücadele etmek yeterli oluyorsa Galatasaray'da oynamak için bilemem. Yalandan da olsa mücadele ediyorlar ve yenildikten sonra soyunma odasına koşarak ilerliyorlar...
Bakalım Ocak ayında gönderilecekler mi ? Aslantepe'de oynama şansını da yakalayacaklar mı ?
Trabzon maçında adam gibi bir tane atak yapabildik onda da son vuruş yeteneği olmayan Pino topu ıska geçti. Bir tane de orta açayım derken kaleye yönelen topu direkten döndü. Bizim açımızdan yine zevksiz , yine beklentilerin yüksek ama karşılananların sıfır olduğu ( Misimoviç ) bir maçtı.
Ve bu maç bir kere daha açık seçik bize şunu gösterdi ki ; Galatasaray'ın 1. kalecisi yok hala ! Senelerdir yok !
Bir iki kelam da hakeme edelim. Genel olarak iyi yönetti diyebilir miyiz bilmiyorum ama bazı pozisyonlarda nabza göre şerbet verdiği aşikar. Elano oyun durduktan sonra topa vurduğunda haklı olarak sarı kart gördü. Peki sarı kartı olan Giray neden görmedi ? Sarı kartı var diye. Giray'a yönlendikten sonra hakemin aklına sarı kart olduğu geldi ve kendini çekti.
Bir pozisyonda ofsaytı kendisi verdi. Yan hakem ofsayt bayrağını kaldırmadı ama kararları hakem verirdi , düdüğü çaldı ve ofsaytı verdi. Yanlış karardı tabi. Ankaragücü maçında yan hakem ofsayt bayrağını kaldırıp defansı durdurmuştu sonra bayrağı indirmişti. Garip şeyler oluyor gerçekten.
Ocak ayında mutlaka gönderilmesi gereken iki isim de Hakan Balta ve Servet. Artık iyice ukala davranışlar sergileyen , takımı oyuncakları zanneden bu iki profosyonel bile olamayan iki isim Ocak'ta gönderilmeli.
11. maçta alınan 5. mağlubiyet bu. Senin de suyun kaynamaya başladı Adnan Başkan. Şampiyon olacak takımın alması gereken mağlubiyet sayısından bile fazla bu sayı. Bakalım yine şampiyonlar ligine bile gidemeyecek mi bu takım göreceğiz hep beraber. Kalecisiz , forvetsiz ve adam gibi orta sahasız kurduğun kadrodan ne bekliyorsun , meraklar içerisindeyiz Adnan Başkan.
Herkes gibi Mustafa - Barış ikilisi ne zamana kadar kadroda kalacak ben de merak ediyorum. Tam olarak tipik defansif anadolu takımı oyuncularını andıran bu oyuncular nasıl olur da Galatasaray'da oynuyorlar akıl sır ermiyor. Hele Barış. 2007-2008 sezonundan beri Galatasaray'da. Sadece koşabilen birinin takımda senelerdir oynayabilmesi çok garip. Mustafa'nın ise yaptığı şey alıp geri veya yana pas vermek. Mücadele etmek yeterli oluyorsa Galatasaray'da oynamak için bilemem. Yalandan da olsa mücadele ediyorlar ve yenildikten sonra soyunma odasına koşarak ilerliyorlar...
Bakalım Ocak ayında gönderilecekler mi ? Aslantepe'de oynama şansını da yakalayacaklar mı ?
Trabzon maçında adam gibi bir tane atak yapabildik onda da son vuruş yeteneği olmayan Pino topu ıska geçti. Bir tane de orta açayım derken kaleye yönelen topu direkten döndü. Bizim açımızdan yine zevksiz , yine beklentilerin yüksek ama karşılananların sıfır olduğu ( Misimoviç ) bir maçtı.
Ve bu maç bir kere daha açık seçik bize şunu gösterdi ki ; Galatasaray'ın 1. kalecisi yok hala ! Senelerdir yok !
Bir iki kelam da hakeme edelim. Genel olarak iyi yönetti diyebilir miyiz bilmiyorum ama bazı pozisyonlarda nabza göre şerbet verdiği aşikar. Elano oyun durduktan sonra topa vurduğunda haklı olarak sarı kart gördü. Peki sarı kartı olan Giray neden görmedi ? Sarı kartı var diye. Giray'a yönlendikten sonra hakemin aklına sarı kart olduğu geldi ve kendini çekti.
Bir pozisyonda ofsaytı kendisi verdi. Yan hakem ofsayt bayrağını kaldırmadı ama kararları hakem verirdi , düdüğü çaldı ve ofsaytı verdi. Yanlış karardı tabi. Ankaragücü maçında yan hakem ofsayt bayrağını kaldırıp defansı durdurmuştu sonra bayrağı indirmişti. Garip şeyler oluyor gerçekten.
Ocak ayında mutlaka gönderilmesi gereken iki isim de Hakan Balta ve Servet. Artık iyice ukala davranışlar sergileyen , takımı oyuncakları zanneden bu iki profosyonel bile olamayan iki isim Ocak'ta gönderilmeli.
11. maçta alınan 5. mağlubiyet bu. Senin de suyun kaynamaya başladı Adnan Başkan. Şampiyon olacak takımın alması gereken mağlubiyet sayısından bile fazla bu sayı. Bakalım yine şampiyonlar ligine bile gidemeyecek mi bu takım göreceğiz hep beraber. Kalecisiz , forvetsiz ve adam gibi orta sahasız kurduğun kadrodan ne bekliyorsun , meraklar içerisindeyiz Adnan Başkan.
25 Ekim 2010 Pazartesi
Sevindik mi ? Sevindiysek beraberliğe mi ?
Dünden beri suyun karşı tarafının ağzında ''beraberliğe sevindiler'' lafı. Üç gün önce teknik direktör değiştiren ve bir çok önemli oyuncusu sakat olan bir takımın verdiği mücadele konuşulmuyor , ''beraberliğe sevindiler'' konuşuluyor.
Ben sevinenlere şahit oldum , ben sevinmeyenlerdenim. Hatta kahrolanlardanım.Kadıköy'deki son 10 senedir yarıdan fazla maçta olduğu gibi yine kahroldum. Bu kadar iyi oynayıp da nasıl yenemediğimizi düşünmektir kahreden. Çizgiden çıkarılan topun çizgiyi geçecek olsa farka gidebileceğimiz bir maç 0-0 bittiği için kahroluyorum. Ve benim gibi milyonlarca Galatasaray taraftarı.
Sevinenler olaya şu açıdan bakıyordur. 10 senedir şanssızlıklar silsilesi aldı başını yürüdü.. Marcio'nun attığı galibiyet golünden sonra galibiyet golü atamadık hiç. Bırakın galip gelmeyi 5 dk'dan fazla öne bile geçemedik ( Lincoln - Selçuk ) 10 karşılaşmada. Kezman gibi balına goller , Deivid gibi topun önüne düşmesiyle atılan goller , Lugano gibi duran toptan gelen goller bıktırmıştı artık. Şans dönmeliydi bir yerden artık. Belki de ligde alınan bu beraberlik döndürecektir şansımızı. Hep deriz ki Kadıköy deplasmanı için , şans bizimle olmayacaksa rakiple de olmasın. İyi olan kazansın. Dün bir kere daha iyi olan kazanamadı. Ama bu kez iyi olan şanssız gollerle kaybetmedi , ondandır sevinenlerin sebebi.
Sevinilen nokta takımın mücadelesi , hırsı ve korkmamasıdır belki de. Kaç senedir bir telaş oluyordu futbolcular da. Bu kez tekmeye kafa uzatanlar , durmadan koşan , birbirini uyaran bir 'takım' vardı Kadıköy'de. Ondandır belki seviniş.
5 atacağız , 10 atacağız diyenlere 3,5 attırdığımız için sevinmiştir belki bazılarımız. Bilemiyorum. Ama tribünde olan yaklaşık 2500 inanmış , '' Fener'e de koymasan da '' tezahüratını son ses haykırdı soyunma odasından çağırdıkları takıma. Beraberlik kesmedi zira.
Beraberliği mücadelemizle aldık. Elano'nun gelişiyle takım kimlik değiştirdi akılcı oynadık.İleriye topu götürebilecek bir Arda çok güzel işler yapabilirdi. Oydu şuydu buydu , bu güzel deplasman senede bir kez olmaz umarım , Türkiye Kupasında eşleşme ümidiyle.
Ben sevinenlere şahit oldum , ben sevinmeyenlerdenim. Hatta kahrolanlardanım.Kadıköy'deki son 10 senedir yarıdan fazla maçta olduğu gibi yine kahroldum. Bu kadar iyi oynayıp da nasıl yenemediğimizi düşünmektir kahreden. Çizgiden çıkarılan topun çizgiyi geçecek olsa farka gidebileceğimiz bir maç 0-0 bittiği için kahroluyorum. Ve benim gibi milyonlarca Galatasaray taraftarı.
Sevinenler olaya şu açıdan bakıyordur. 10 senedir şanssızlıklar silsilesi aldı başını yürüdü.. Marcio'nun attığı galibiyet golünden sonra galibiyet golü atamadık hiç. Bırakın galip gelmeyi 5 dk'dan fazla öne bile geçemedik ( Lincoln - Selçuk ) 10 karşılaşmada. Kezman gibi balına goller , Deivid gibi topun önüne düşmesiyle atılan goller , Lugano gibi duran toptan gelen goller bıktırmıştı artık. Şans dönmeliydi bir yerden artık. Belki de ligde alınan bu beraberlik döndürecektir şansımızı. Hep deriz ki Kadıköy deplasmanı için , şans bizimle olmayacaksa rakiple de olmasın. İyi olan kazansın. Dün bir kere daha iyi olan kazanamadı. Ama bu kez iyi olan şanssız gollerle kaybetmedi , ondandır sevinenlerin sebebi.
Sevinilen nokta takımın mücadelesi , hırsı ve korkmamasıdır belki de. Kaç senedir bir telaş oluyordu futbolcular da. Bu kez tekmeye kafa uzatanlar , durmadan koşan , birbirini uyaran bir 'takım' vardı Kadıköy'de. Ondandır belki seviniş.
5 atacağız , 10 atacağız diyenlere 3,5 attırdığımız için sevinmiştir belki bazılarımız. Bilemiyorum. Ama tribünde olan yaklaşık 2500 inanmış , '' Fener'e de koymasan da '' tezahüratını son ses haykırdı soyunma odasından çağırdıkları takıma. Beraberlik kesmedi zira.
Beraberliği mücadelemizle aldık. Elano'nun gelişiyle takım kimlik değiştirdi akılcı oynadık.İleriye topu götürebilecek bir Arda çok güzel işler yapabilirdi. Oydu şuydu buydu , bu güzel deplasman senede bir kez olmaz umarım , Türkiye Kupasında eşleşme ümidiyle.
24 Ekim 2010 Pazar
Bir derbi anatomisi
Bir derbi daha geçti gitti. Öncesiyle , maç sırasıyla ve sonrasıyla Galatasaraylıların aklının bir köşesinde hep yer alacaktır bu derbi. Teknik direktör değişikliği ile girdiğimiz bir derbiydi ve takım inanılmaz formsuzdu. Zeka ve tekniğinin yanı sıra hırsıyla bilinen bir komutan vardı artık teknik direktör olarak başımızda. Belki de tek güvendiğimiz Hagi'ydi maça çıkmadan. Topu ileri götürecek Kewell ve Arda sakat , gol atabilecek oyuncumuz Baros sakat. Bir büyüdür süregelen Kadıköy'deki şanssız maçlar...
10-11 gibi dolmaya başladı sokak.. Tribünün çok güzel geçeceğinin habercisiydi aslında bunca sorun. 2008'deki Türkiye Kupası maçına gelenler geliyordu yine 11 Türkle çıktığımız.. İnceden inceye alkol alımları başlamış , akıllı taraftarlar tadında bırakmayı bilmişti.
Saat 4'e gelirken koyulduk yok. Uefa finaline metrobüsle gidecektik Kadıköy'e zamanında , o olmamıştı ama bu kez metrobüsle gidecektik. Nerdeyse köprüye kadar yürüdük 2500 kişi ve atladık metrobüslere. Kendini bilmez dingiller tahrik ederken bizleri yolda , metrobüs durduğunda yine kendini bilmezler (bizden) diğer metrobüsleri kovaladı. Son durakta indikten sonra nerden gelecek bu taşlama acaba bu kez derken şişeler patladı hemen yanımızda. Biz karşılık verince yine nezarethaneye götürülürüz diye cevapsız bıraktık ve aldık tribündeki yerimizi.
Geçen seneden kalan 2-2 geyiğini çok güzel dile getirerek güldük baya. Timsah yürüyüşü falan yaptık. Birden Gooooollll diye bağırıp 2-2 diye sevindik. Aval aval bakıyordu karşıdakiler.
Maç başladı , ilerde Pino oynuyordu ve Misimoviç ile Elano ilk 11'deydi aynı anda. Bismillah dedik , çektik ilk üçlüyü.. Derken çizgiden çıkardı Fenerbahçe. Erken bir gol iyi olurdu diyorduk ama sonra Lincoln geliyordu akla. Hayırlısı dedik Aradan zaman geçiyor , biz boyuna saldırıyoruz. Top bizde ve Aykut'a gelmedi top baya bir süre. Derken Neill çakıyor şutu , Volkan inanılmaz kurtarıyor. Top hep bizde ve futbolcular korkmuyor bu kez. Sabri ve Mustafa abartı şekilde geri oynayınca zorlandık ilk yarıda. İkinci yarı o da kalktı ortadan. İlk yarıda gol atamamamız ilginç değildi aslında. Çünkü biz birinin kıçına filan çarptırarak atamıyorduk gol.
İkinci yarı yine top bizde. Pozisyonlar ortada. Gol geldi gelecek , olmuyor. Lugano - Yobo ikilisi ile Neill - Servet ikilisi yemin etmiş gol yemeyeceklerine. Ayhan ve Emre B. dinamo gibi. Pino ve Niang sürekli bir şeyler peşinde... Maç oynanıyor bu arada ama bir anons yine '' Lütfen fenerbahçeliler , destek verelim hep birlikte.'' bu da neydi ?
Daha önce de susturmuştuk bir çok kez. Ama ben 50bin kişiyi bu kadar sessiz ve 2500 kişiyi bu kadar etkili görmedim. Takım atak yaparken '' Haniii oooo hastaneyeee'' tarzı tezahüratlar söyleyip de rakip tribün niye hedef alınır anlamadım ama yabancı oyuncularımız anlamamıştır en azından. 2500 kişi biraz daha akıcı tezahüratlarımız olsa çok daha büyük ses getirebilirdi ama malesef şimdilik arabesk ve yorucu tezahüratlar söylüyoruz.
Maç 0-0 bitiyor , takımı mücadelesi için alkışlıyoruz. Buna beraberlikte sevinen diyenlere bilmediği için şunu söyleyeyim. Biz ne zaman beraberlik almaya gelsek alırız beraberliği. Kazanmak için geliyoruz her maç ve beraberlik bizi mutlu etmiyor. TÜrkiye kupasında beraberlik için gelmiştik yine iyi oynayan taraf bizken 0-0 bitirmiştik. Bu maç kazanmak için geldik yine ama top girmeyince girmiyor , beraberliğe sevinmek değil bu.
Maç sonu futbolcuları sorunma odasından çağırdık ve '' Sen şampiyon olmasan da , kupaları almasan da fenere de koymasan da seviyoruz işte var mı diyeceğin?! '' 'i ilettik bizimkilere. Arda da ordaydı onu da selamladık. Tugay'ı unutmadık. Ve hoşgeldin dedik Hagi'ye...
Bizden bir cengaver maraton üst'e girdi bizim tribünden ve ''Sevgi eylem gerektirir'' pankartını aldı. Yazık oldu , bir söz vardır pankart gitti g.t gitti diye. Biraz daha dikkatli olmamalı rakip tribün.
Bu azim ve mücadele umarım sadece Fenerbahçe maçı için olmamıştır. Hagi'ye güveniyoruz , takım çok iyi yerlere gelir umarım.
- Resimler düştükçe nete paylaşacağım -
10-11 gibi dolmaya başladı sokak.. Tribünün çok güzel geçeceğinin habercisiydi aslında bunca sorun. 2008'deki Türkiye Kupası maçına gelenler geliyordu yine 11 Türkle çıktığımız.. İnceden inceye alkol alımları başlamış , akıllı taraftarlar tadında bırakmayı bilmişti.
Saat 4'e gelirken koyulduk yok. Uefa finaline metrobüsle gidecektik Kadıköy'e zamanında , o olmamıştı ama bu kez metrobüsle gidecektik. Nerdeyse köprüye kadar yürüdük 2500 kişi ve atladık metrobüslere. Kendini bilmez dingiller tahrik ederken bizleri yolda , metrobüs durduğunda yine kendini bilmezler (bizden) diğer metrobüsleri kovaladı. Son durakta indikten sonra nerden gelecek bu taşlama acaba bu kez derken şişeler patladı hemen yanımızda. Biz karşılık verince yine nezarethaneye götürülürüz diye cevapsız bıraktık ve aldık tribündeki yerimizi.
Geçen seneden kalan 2-2 geyiğini çok güzel dile getirerek güldük baya. Timsah yürüyüşü falan yaptık. Birden Gooooollll diye bağırıp 2-2 diye sevindik. Aval aval bakıyordu karşıdakiler.
Maç başladı , ilerde Pino oynuyordu ve Misimoviç ile Elano ilk 11'deydi aynı anda. Bismillah dedik , çektik ilk üçlüyü.. Derken çizgiden çıkardı Fenerbahçe. Erken bir gol iyi olurdu diyorduk ama sonra Lincoln geliyordu akla. Hayırlısı dedik Aradan zaman geçiyor , biz boyuna saldırıyoruz. Top bizde ve Aykut'a gelmedi top baya bir süre. Derken Neill çakıyor şutu , Volkan inanılmaz kurtarıyor. Top hep bizde ve futbolcular korkmuyor bu kez. Sabri ve Mustafa abartı şekilde geri oynayınca zorlandık ilk yarıda. İkinci yarı o da kalktı ortadan. İlk yarıda gol atamamamız ilginç değildi aslında. Çünkü biz birinin kıçına filan çarptırarak atamıyorduk gol.
İkinci yarı yine top bizde. Pozisyonlar ortada. Gol geldi gelecek , olmuyor. Lugano - Yobo ikilisi ile Neill - Servet ikilisi yemin etmiş gol yemeyeceklerine. Ayhan ve Emre B. dinamo gibi. Pino ve Niang sürekli bir şeyler peşinde... Maç oynanıyor bu arada ama bir anons yine '' Lütfen fenerbahçeliler , destek verelim hep birlikte.'' bu da neydi ?
Daha önce de susturmuştuk bir çok kez. Ama ben 50bin kişiyi bu kadar sessiz ve 2500 kişiyi bu kadar etkili görmedim. Takım atak yaparken '' Haniii oooo hastaneyeee'' tarzı tezahüratlar söyleyip de rakip tribün niye hedef alınır anlamadım ama yabancı oyuncularımız anlamamıştır en azından. 2500 kişi biraz daha akıcı tezahüratlarımız olsa çok daha büyük ses getirebilirdi ama malesef şimdilik arabesk ve yorucu tezahüratlar söylüyoruz.
Maç 0-0 bitiyor , takımı mücadelesi için alkışlıyoruz. Buna beraberlikte sevinen diyenlere bilmediği için şunu söyleyeyim. Biz ne zaman beraberlik almaya gelsek alırız beraberliği. Kazanmak için geliyoruz her maç ve beraberlik bizi mutlu etmiyor. TÜrkiye kupasında beraberlik için gelmiştik yine iyi oynayan taraf bizken 0-0 bitirmiştik. Bu maç kazanmak için geldik yine ama top girmeyince girmiyor , beraberliğe sevinmek değil bu.
Maç sonu futbolcuları sorunma odasından çağırdık ve '' Sen şampiyon olmasan da , kupaları almasan da fenere de koymasan da seviyoruz işte var mı diyeceğin?! '' 'i ilettik bizimkilere. Arda da ordaydı onu da selamladık. Tugay'ı unutmadık. Ve hoşgeldin dedik Hagi'ye...
Bizden bir cengaver maraton üst'e girdi bizim tribünden ve ''Sevgi eylem gerektirir'' pankartını aldı. Yazık oldu , bir söz vardır pankart gitti g.t gitti diye. Biraz daha dikkatli olmamalı rakip tribün.
Bu azim ve mücadele umarım sadece Fenerbahçe maçı için olmamıştır. Hagi'ye güveniyoruz , takım çok iyi yerlere gelir umarım.
- Resimler düştükçe nete paylaşacağım -
23 Ekim 2010 Cumartesi
Bir derbi arefesi anatomisi
Sıradan bir derbi haftasını bitirdik ve geldik son güne. Bugün de derbi ile ilgili rüyalar görülecek , iki gün önceki rüya da yenip dünkü rüya da yendiğin bir derbi maçı için son gece artık.
Kimileri umutsuz , kimisi tedirgin , kimisi inanıyor , kimisi bu duygulardan çıkmış maçın zevkini çıkarıyor öncesiyle...
Geceden sıraya girilen buna rağmen sabah 11'de gelenlerden sonra binbir zorluklarla bileti alınmış, biletix görevlisinden bileti alıp eline değdiği an Nirvana'ya ulaşmış hissiyatı veren derbi. Bilet cüzdandayken habire '' lan cüzdana mı koydum '' veya çekmeceye koyduktan sonra '' lan çekmecede duruyor mu'' diye habire bileti kontrol ettiren derbi..
Mütemadiyen maç oynanıyor kafada.. İlk golü yersek şöyle olur , ilk golü atarsak sonraki 10 dakikayı nasıl geçiştiririz , rakip veya biz kırmızı yersek nasıl şekillenir maç vs vs vs.. ''Oynayacaksınız , oynadınızzz'' replikleri geliyor akla arada sırada. '' Oğlum göreyim sizi , göreyim sizi , GÖREYİM SİZİ!! '' replikleri arasında kahvaltı yaparken bir iç titremesi yaşatıyor derbi..
Sabah 10-11 dolaylarında Mecidiyeköy'e geçilir , 2-3 bira içilir ( tadında bırakarak) , fenere giydirilir son ses ( maçta ses kalmaz sonra ) ve düşülür Kadıköy yollarına...Yolda herkes kendini bir komando falan sanır , fehtetmeye gidiyoruz ya karşı yakaya.. Köprü üstünden bir taşlar gelir , sen o taşları geri atmaya kalkarsın polis seni götürür falan. İlginç şeyler de olacak tabi.
Fırtına öncesi sessizlik mevcut Galatasaray tarafında.. İdmana kimler katıldı bilmiyoruz.Cana , Baros , Neill oynayacak mı haberdar değiliz. Derbi haftasında ilk 2-3 günü teknik direktörsüz geçirdik. Bu maçın taktikle teknikle kazanılmayacağına inanlardanım ben gerçi. Biraz şans yanında olacak , senin yanında değilse rakibinde de olmayacak. Birinin kıçına başına çarpıpı gol yeyip demoralize olmayacaksın.
Selçuk'un oynamaması büyük bir şans Galatasaray için ! Bu ismin oynanmamasını şans görmek rakibe karşı nasıl şanssızlıklar yaşadığımıza bir kanıt aslında..
İlk 15 dakikayı gol yemeden atlatalım ve duran toptan gol yemeyelim. Absürd sarı veya kırmızı kartlarla dezavantajlı duruma düşmeyelim ilk anlarda maçın sonucu '' Yeriz atarız bu maçı alırız ! ''
Derbide sahada görmek istemediğimiz hareketleri , tribünde olmasın dediğimiz olayları görürüz umarım kimse yara almadan zarar görmeden. Futbol günü olsun yarın.
Ve Servet Çetin... Yarın çağrıldığında erkeksen tribüne gelme...
Adettindir , Vapurla olmasa da bu kez yine ,, elinde sonunda bir şekilde - GELİYORUZ! -
Kimileri umutsuz , kimisi tedirgin , kimisi inanıyor , kimisi bu duygulardan çıkmış maçın zevkini çıkarıyor öncesiyle...
Geceden sıraya girilen buna rağmen sabah 11'de gelenlerden sonra binbir zorluklarla bileti alınmış, biletix görevlisinden bileti alıp eline değdiği an Nirvana'ya ulaşmış hissiyatı veren derbi. Bilet cüzdandayken habire '' lan cüzdana mı koydum '' veya çekmeceye koyduktan sonra '' lan çekmecede duruyor mu'' diye habire bileti kontrol ettiren derbi..
Mütemadiyen maç oynanıyor kafada.. İlk golü yersek şöyle olur , ilk golü atarsak sonraki 10 dakikayı nasıl geçiştiririz , rakip veya biz kırmızı yersek nasıl şekillenir maç vs vs vs.. ''Oynayacaksınız , oynadınızzz'' replikleri geliyor akla arada sırada. '' Oğlum göreyim sizi , göreyim sizi , GÖREYİM SİZİ!! '' replikleri arasında kahvaltı yaparken bir iç titremesi yaşatıyor derbi..
Sabah 10-11 dolaylarında Mecidiyeköy'e geçilir , 2-3 bira içilir ( tadında bırakarak) , fenere giydirilir son ses ( maçta ses kalmaz sonra ) ve düşülür Kadıköy yollarına...Yolda herkes kendini bir komando falan sanır , fehtetmeye gidiyoruz ya karşı yakaya.. Köprü üstünden bir taşlar gelir , sen o taşları geri atmaya kalkarsın polis seni götürür falan. İlginç şeyler de olacak tabi.
Fırtına öncesi sessizlik mevcut Galatasaray tarafında.. İdmana kimler katıldı bilmiyoruz.Cana , Baros , Neill oynayacak mı haberdar değiliz. Derbi haftasında ilk 2-3 günü teknik direktörsüz geçirdik. Bu maçın taktikle teknikle kazanılmayacağına inanlardanım ben gerçi. Biraz şans yanında olacak , senin yanında değilse rakibinde de olmayacak. Birinin kıçına başına çarpıpı gol yeyip demoralize olmayacaksın.
Selçuk'un oynamaması büyük bir şans Galatasaray için ! Bu ismin oynanmamasını şans görmek rakibe karşı nasıl şanssızlıklar yaşadığımıza bir kanıt aslında..
İlk 15 dakikayı gol yemeden atlatalım ve duran toptan gol yemeyelim. Absürd sarı veya kırmızı kartlarla dezavantajlı duruma düşmeyelim ilk anlarda maçın sonucu '' Yeriz atarız bu maçı alırız ! ''
Derbide sahada görmek istemediğimiz hareketleri , tribünde olmasın dediğimiz olayları görürüz umarım kimse yara almadan zarar görmeden. Futbol günü olsun yarın.
Ve Servet Çetin... Yarın çağrıldığında erkeksen tribüne gelme...
Adettindir , Vapurla olmasa da bu kez yine ,, elinde sonunda bir şekilde - GELİYORUZ! -
18 Ekim 2010 Pazartesi
Şampiyonlar Ligi Haftası - Rasgele
Bahisseverlerin en sevdiği lig , şampiyonlar liginde 3. maçlar oynanacak Salı ve Çarşamba günü. 2. maçlarda sürprizin çıkmamasıyla herkes parayı kazanmış ve merakla bu haftayı beklemişti...Salı ve Çarşamba günü birbirinden güzel maçlar var. Geçelim maçlara , yapalım kuponlarmızı...Herkese bol şans.
Çarşamba günkü maçlar Salı'ya oranla daha sürprize açık karşılaşmalar. İçinden seçtiğim 4 maçı önereceğim. Barcelona'nın farka koşacağını ve ilk yarı önereceğim bahsi tutturacağına inanıyorum. Barcelona 1'den fazla gol atar , oranı 1.30..
Salı ve Çarşamba günü karışık kuponum ;
Uzak durulması gereken maç Braga - Partizan ve Ajax - Auxerre maçına 1-0-2 seçenekleridir.
Spartak Moskova ve Chelsea ilk 2 maçlarını kazanarak gruptan çıkmayı büyük ölçüde garantilediler. Bu maça oynayacak olan bahisciler 2.10'a aldanmadan kadronun açıklanmasını beklemelerini öneririm. Lambard ve Drogba Aston Villa maçındaki gibi oynamayacaklarsa oynanmamasını tavsiye ederim. İkisi de sistemin en önemli üç adamından biri Essien ile birlikte.
Arsenal'e bu maçta yine güveniyorum ama gol yiyeceğini düşünerek direkt 1 verme yerine Arsenal 1'den fazla gol atar tercihini kullanmanızı öneririm. Oranı 1.70..
Aynı şekilde 1,25 için direkt Bayern'e oynanacağına Bayern 1'den fazla gol atar tercihi daha mantıklı 1.41'den.. İlk yarı 2 gole ulaşırlar diye düşünmekteyim form tutan Gomes ile.
Evinde 3 seneye yakın yenilmeyen Morinho'nun Real Madrid'i ile ne zaman ne yapacağı belli olmayan Milan karşılaşıyor. Real Madrid'in yenilmeyeceğini düşünüyorum ve maçın garanticiler için 3,5 alt oynamasını tavsiye ediyorum. Oranı 1.32..
Roma'nın kendi evinde Basel'i rahat geçeceğini düşünüyorum ve hem ilk yarı 1 hem Roma 1'den fazla gol atar tercihini oynayabilirsiniz diyorum. Vucinic çok gollerini sıralamaya başladı. Roma gruptan çıkmak adına evinde mutlak 3 puan almalı. Roma'nın galibiyetine 1.65 veriyor , Roma 1'den fazla gol atar seçeneğine 1,74 veriyor.. Tercih sizin.
Salı günü için benim kuponum ;
Arsenal 1'den fazla gol atar : 1.70
Bayern 1'den fazla gol atar : 1.41
Roma'nın galibiyeti : 1.65
Gelelim Çarşamba gününe. Çarşamba gününe de bir kupon çıkardıktan sonra her iki günü katarak da bir kupon yapmakta fayda var.
Son hafta umulmadık şekilde kendi evinde 2-0 galipken beraberlikle sahadan ayrılan Man Utd şampiyonlar liginde hata yapmaz. Man Utd 1'den fazla gol atar, oranı 1.36..Oran düşüklüğünden dolayı biraz daha riske girmek isteyenler Man Utd'nin ilk yarıyı galip kapatacağını tercih edebilirler. Oranı 1,58.. Bu maç için Bursa'nın da gol atacağını ve maçın 3,5 üst olabileceğini düşünüyorum. Bursa gol atamasa da 3.5 üstüne gidebileceğini düşünüyorum maçın , oranı 2.25
Üçüncü maçım ise ligde bir türlü istediğini yapamayan Schalke'nin galibiyeti, oranı 1.45.. Şampiyonlar Ligi'nin ikinci maçında zorlansa da son 15 dakikada bulduğu 2 golle Benfica'yı yenen ve kadrosunun hakkını vermeyen Schalke İsrail temsilcisi karşısında bu kez zorlanmaz ve maçı kazanır.
Bu hafta ilk yarıyı yenik kapamasına karşın maçı galibiyetle bitiren Rangers ile Barcelona karşısında ilk yarıyı önde kapamasına karşın maçı kaybeden Valencia maçı tehlikeli bir maç olarak gözüküyor. Her iki takım da gol atar seçeneği düşünülebilir. Oranı 1.67
Çarşamba akşamı için benim kuponum ;
Barcelona 1'den fazla gol atar : 1,30
Man Utd ilk yarı galip kapatır : 1.58
Schalke'nin galibiyeti : 1.45
Bayern 1'den fazla gol atar : 1,41
Roma galibiyeti : 1,65
Man Utd 1'den fazla gol atar : 1.30
Schalke galibiyeti : 1,45
4 maçla 1'e 505 veren kupon tutturarak en az maçla en fazla bahis tutturan şahsiyet olarak , yine karşınızda ve tabiki yanınızda olacağım :)
Bol şans.
17 Ekim 2010 Pazar
Galatasaraylı gözüyle bir derbi haftası
Ankaragücü'nden alınan 4-2'lik mağlubiyetin etkisi yavaş yavaş azalırken aynı oranda yavaş yavaş derbi heyecanı artıyor... Formsuz oyuncular , yetersiz kadro , oturmamış sistem ( dünya gözüyle bir görsek oturduğunu ) , mutsuz teknik adam , sallanan yönetim ve içinde çok az umudu olan gerçek taraftar.
Ligde alınan 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet.. Avrupa'dan elenmiş bir takım.. İyi oynamayan ve gelecek adına bir ışık gözükmeyen bir takım. Bu düşünceler hakimken 10 senedir bir puan bile alamadığımız Kadıköy'deki maça odaklanmaya başlıyoruz. Rakip yavaş yavaş form tutmaya başlamış , yabancıları lige alışmış bir görüntü sergiliyor. Maçın taktik kısmından çok mental kısmı önemli. Zira Hakan Şükür bile '' orada kısmetimiz kapanıyor , istediklerimizi yapamıyoruz.'' diyorsa şimdiki oyuncular ne der bilinmez...
Bu hafta muhtemelen yine medya tahriklere başlayacak. Ama her iki yönetimden de ortamı gerecek açıklamar olacağını düşünmüyorum. Adnan Polat ile Aziz Yıldırım'ın arasından su sızmıyor. Derbinin en güzel yanı deplasman tribününde takımın kötü gününde yer alan taraftarların olacak olması. Aynı 07-08 sezonundaki 0-0'lık maçtaki gibi. Takım sakatlıktan geçilmiyor , yeniliriz illa havasında oraya giden 2225 taraftar gibi.
Çoğu Galatasaraylı umutsuz olsa da ''Galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır'' lafını kimin söylediğini bir araştırsınlar.
Güzel bir maç , güzel bir tribün ve hakem hatasının olmadığı bir derbi olur...Merakla biletlerin çıkacağı günü ve sabahlayacağımız geceyi bekliyoruz.
Ligde alınan 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet.. Avrupa'dan elenmiş bir takım.. İyi oynamayan ve gelecek adına bir ışık gözükmeyen bir takım. Bu düşünceler hakimken 10 senedir bir puan bile alamadığımız Kadıköy'deki maça odaklanmaya başlıyoruz. Rakip yavaş yavaş form tutmaya başlamış , yabancıları lige alışmış bir görüntü sergiliyor. Maçın taktik kısmından çok mental kısmı önemli. Zira Hakan Şükür bile '' orada kısmetimiz kapanıyor , istediklerimizi yapamıyoruz.'' diyorsa şimdiki oyuncular ne der bilinmez...
Bu hafta muhtemelen yine medya tahriklere başlayacak. Ama her iki yönetimden de ortamı gerecek açıklamar olacağını düşünmüyorum. Adnan Polat ile Aziz Yıldırım'ın arasından su sızmıyor. Derbinin en güzel yanı deplasman tribününde takımın kötü gününde yer alan taraftarların olacak olması. Aynı 07-08 sezonundaki 0-0'lık maçtaki gibi. Takım sakatlıktan geçilmiyor , yeniliriz illa havasında oraya giden 2225 taraftar gibi.
Çoğu Galatasaraylı umutsuz olsa da ''Galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır'' lafını kimin söylediğini bir araştırsınlar.
Güzel bir maç , güzel bir tribün ve hakem hatasının olmadığı bir derbi olur...Merakla biletlerin çıkacağı günü ve sabahlayacağımız geceyi bekliyoruz.
Maç sonunda koşan oyuncu...
Galatasaray 2010-2011 sezonua başladığı gibi devam etmeye, art arda mağlubiyetler almaya başladı. Yetersiz kadro , formsuz oyuncular , ne yepmaya çalıştığı bilinmeyen teknik direktör söylemleri art arda alınan dört galibiyetten sonra (mucizevi seri) tekrar başladı. Galatasaray evinde Ankaragücü'ne 4-2 mağlup oluyor , yenilgi normal karşılanabilir belki ama 4 tane gol yenmesi hele kendi evinde kabul edilebilir bir şey değildi.
O kadar sinir harbinden sonra maç öncesi ve sonrasında bir güzel şey bir de kötü şey akıllarda mıh gibi yerini alıyor. 105 yaşında , kulüple aynı yaşta olan Fatma Nine stada davet ediliyor ve tribünleri selamlıyordu. Kadıncağızı kahrettik bu gece. Ve maç sonu... Bitiş düdüğü geliyor , Mustafa Sarp ve Aydın koşarak soyunma odasına geliyordu. Hani bir pozisyonda rakibini koşarak takip etmekten vazgeçip yerinde duran Mustafa Sarp...
Ben birçok kişinin aksine mevcut kadro düşünüldüğünde Mustafa Sarp'ı yetersiz bulmuyorum. Mücadelesi , hırsı ile mevcut önliberolardan formay ilk alacak kişi. Şanslı adam çünkü rakipleri Barış , Ayhan ve bir numarasını görmediğimiz Cana... Ama artık ben bir taraftar olarak Mustafa Sarp'ı bir dakika o forma ile görmek istemem. Maç bitiminde koşarak soyunma odasına gitmesinin bir açıklaması olamaz. O ruhsuz takımın ruhsuz oyuncularından biri olarak tribünler tarafından ıslınacaksın , onu hakettin ve cezanı çekeceksin. Yavaş yavaş gideceksin soyunma odasına ve o cezayı çekeceksin.
Biz Ali Sami Yen'de Hagili , Bülent'li , Popesculu , Hakan Şükürlü efsane kadromuzla da Fenerbahçe'den 4 yedik , Chelsea'den 5 yedik. Ama hiçbiri soyunma odasına koşarak gitmedi maç bitimi. Nedeni basit , çünkü o koşacak enerjileri yoktu , kalmıyordu maçtan sonra... Her şeylerini veriyorlarda maçta !
Taraftar da her maçtan galibiyet beklemiyor ama her maçta o formanın hakkını vermenizi bekliyor. Klişe oldu artık bu söylem ''formanın hakkı'' , dilimizde de tüy bitti ve sıradanlaştı ama sıradanlaştıranlar utansın.
Biz yine koşacağız , cimboma geleceğiz. Haftaya Kadıköy'de görüşmek üzere sarı - kırmızı...
O kadar sinir harbinden sonra maç öncesi ve sonrasında bir güzel şey bir de kötü şey akıllarda mıh gibi yerini alıyor. 105 yaşında , kulüple aynı yaşta olan Fatma Nine stada davet ediliyor ve tribünleri selamlıyordu. Kadıncağızı kahrettik bu gece. Ve maç sonu... Bitiş düdüğü geliyor , Mustafa Sarp ve Aydın koşarak soyunma odasına geliyordu. Hani bir pozisyonda rakibini koşarak takip etmekten vazgeçip yerinde duran Mustafa Sarp...
Ben birçok kişinin aksine mevcut kadro düşünüldüğünde Mustafa Sarp'ı yetersiz bulmuyorum. Mücadelesi , hırsı ile mevcut önliberolardan formay ilk alacak kişi. Şanslı adam çünkü rakipleri Barış , Ayhan ve bir numarasını görmediğimiz Cana... Ama artık ben bir taraftar olarak Mustafa Sarp'ı bir dakika o forma ile görmek istemem. Maç bitiminde koşarak soyunma odasına gitmesinin bir açıklaması olamaz. O ruhsuz takımın ruhsuz oyuncularından biri olarak tribünler tarafından ıslınacaksın , onu hakettin ve cezanı çekeceksin. Yavaş yavaş gideceksin soyunma odasına ve o cezayı çekeceksin.
Biz Ali Sami Yen'de Hagili , Bülent'li , Popesculu , Hakan Şükürlü efsane kadromuzla da Fenerbahçe'den 4 yedik , Chelsea'den 5 yedik. Ama hiçbiri soyunma odasına koşarak gitmedi maç bitimi. Nedeni basit , çünkü o koşacak enerjileri yoktu , kalmıyordu maçtan sonra... Her şeylerini veriyorlarda maçta !
Taraftar da her maçtan galibiyet beklemiyor ama her maçta o formanın hakkını vermenizi bekliyor. Klişe oldu artık bu söylem ''formanın hakkı'' , dilimizde de tüy bitti ve sıradanlaştı ama sıradanlaştıranlar utansın.
Biz yine koşacağız , cimboma geleceğiz. Haftaya Kadıköy'de görüşmek üzere sarı - kırmızı...
16 Ekim 2010 Cumartesi
Bir bahiscinin cenabetliği
10 tl bırakmıştım kenara.. O da Galatasaray ve çok güvendiğim Kayserispor'a verildi. 24 tl yapıp belki tekrar eski günlerime dönerim düşüncesiyle... 20 TL'yi 800 TL'lere getirmiştim..Yine yapabilirim , inanıyorum! :)
Bize her sevdadan kalan sadece Galatasaray :)
Evet , bir bahiscinin cenabetliğinde ben Sezercan sizlerle birlikte oldum.
Hayırdır inşallah - Aziz Yıldırım Açıklamaları
Türkiye hiç görmediği bir derbi haftasına giriyor Pazar'dan sonra. Dünya'nın ilk 3 derbilerinden dediğimiz , artık öyle değil, Fenerbahçe - Galatasaray derbisi var önümüzdeki hafta. Her derbiden önce medya ortamı gerer , futbolcular birbirine laf atar , yönetim kanatlarından ortamı iyice bulandıracak açıklamalar yapılırdı. Bunun neticesinde de eskiden maç sırasında olan kavgalar maç öncesi ve sonrası da yapılmaya başlanırdı.
Spor medyası son üç gündür Arda Turan - Erman Toroğlu ( bence Yalova Kaymakamı ) gerginliğini en üst seviyeye çıkartmaya çalışıyor. Bir derbi klasiği olarak görmek mümkündü bunu. Gördüğümüz en iğrenç bir yüklenmeydi bu bir tarafa. Bir kişinin özel hayatını konu alarak gündem yapma ve o takımı karıştırmaya yönelik bu girişim medya maymunları tarafından ilgi görse de kulüpler tarafından ilgi görmedi.
Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım ve Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören Arda konusunda Arda'nın haklı olduğunu dile getirdiler ve bizleri şaşırttılar. Özellikle Aziz Yıldırım'ın Arda'yı desteklemesi çok önemliydi. Derbi haftasına girerken böyle bir destek alışmış olduğumuz bir şey değildi. Arda'nın sakat olması ve oynamayacak olmasından kaynaklanmıyor bu durum. Adnan Polat ve Aziz Yıldırım'ın ligimizi değerini yükseltmek adına dayanışma içine girdiği örneklerden biri. İki başkan sayesinde lig yayınlarından kulüpler çok daha fazla maddi destek buldu. Aziz Yıldırım senelerdir yayıncı kuruluşların çok daha fazla maddi destek sağlaması gerektiğini dile getiriyordu. Adnan Polat'ın desteğiyle bu hayata geçmiş oldu bu sene.
Aziz Yıldırım'ın ''Arda'nın şerefsiz demesi yerindeydi'' diyerek adam haklı beyler'e getirdi lafı. Yıllardır ucuz spor haberciliği yapan bazı kişilere , milleti koyun yerine koyan bazı sözüm ona gazeteciler bundan bir şeyler kaparlar umarım. Milletin artık ucuz reyting yapma hareketlerine karnı tok. Bir derbiden önce bir Galatasaraylı futbolcu bir Fenerbahçe başkanından destek görüyorsa sözün bittiği noktadır.
Pazar'dan sonra bu pembe tabloda gözüken derbi haftası değişecek mi bilmem ama Aziz Yıldırım'a olması gereken desteği için teşekkür ederim.
Spor medyası son üç gündür Arda Turan - Erman Toroğlu ( bence Yalova Kaymakamı ) gerginliğini en üst seviyeye çıkartmaya çalışıyor. Bir derbi klasiği olarak görmek mümkündü bunu. Gördüğümüz en iğrenç bir yüklenmeydi bu bir tarafa. Bir kişinin özel hayatını konu alarak gündem yapma ve o takımı karıştırmaya yönelik bu girişim medya maymunları tarafından ilgi görse de kulüpler tarafından ilgi görmedi.
Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım ve Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören Arda konusunda Arda'nın haklı olduğunu dile getirdiler ve bizleri şaşırttılar. Özellikle Aziz Yıldırım'ın Arda'yı desteklemesi çok önemliydi. Derbi haftasına girerken böyle bir destek alışmış olduğumuz bir şey değildi. Arda'nın sakat olması ve oynamayacak olmasından kaynaklanmıyor bu durum. Adnan Polat ve Aziz Yıldırım'ın ligimizi değerini yükseltmek adına dayanışma içine girdiği örneklerden biri. İki başkan sayesinde lig yayınlarından kulüpler çok daha fazla maddi destek buldu. Aziz Yıldırım senelerdir yayıncı kuruluşların çok daha fazla maddi destek sağlaması gerektiğini dile getiriyordu. Adnan Polat'ın desteğiyle bu hayata geçmiş oldu bu sene.
Aziz Yıldırım'ın ''Arda'nın şerefsiz demesi yerindeydi'' diyerek adam haklı beyler'e getirdi lafı. Yıllardır ucuz spor haberciliği yapan bazı kişilere , milleti koyun yerine koyan bazı sözüm ona gazeteciler bundan bir şeyler kaparlar umarım. Milletin artık ucuz reyting yapma hareketlerine karnı tok. Bir derbiden önce bir Galatasaraylı futbolcu bir Fenerbahçe başkanından destek görüyorsa sözün bittiği noktadır.
Pazar'dan sonra bu pembe tabloda gözüken derbi haftası değişecek mi bilmem ama Aziz Yıldırım'a olması gereken desteği için teşekkür ederim.
15 Ekim 2010 Cuma
Aslantepe İzlenimleri
Bugün 15 Ekim 2010. 14 yıldır beklenen stadı içinden görme fırsatı yakaladığım gün. Türk Telekom'un organizasyonunda stadı içinden görme fırsatı yakaladık ve stad hakkında en ince ayrıntıya kadar bilgiler edindik , bilgilerimizi tazeledik bir nevi. Zira tüm teknik ayrıntıları bellemiştik artık.
Öncelikle bu güzel organizasyon için Türk Telekom'a teşekkür etmek gerekir. Hoş bir karşılama sonrası servislerle gittik Aslantepe'ye.Kasklarımızı taktık ve stada girişimizi yaptık. İlk izlediğimde göz yaşları aktıran '' Zamanı geldi '' görseli eşliğinde çok hoş bir kahvaltı yaptık. Tarih hayal edeni yazar diye Ali Sami Yen ile başlıyor , hayalinin peşinden giden Arda Turan ile devam ediyor , yürekli olan ile Büyük Kaptan Bülent Korkmaz , yüreğini koyan Metin Oktay , vazgeçmeyen Taffarel , inanan ile Uefa kadromuz , inanç ile Fatih Terim nitelenen görsel eşliğinde belki de hayatımızın en güzel kahvaltısını yaptık. Türk Telekom yetkilileri her gelen ile yakından ilgilendi , sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Benim için en büyük sürpriz dünyanın sayılı mimarlarından ( mimarlarımızdan) Sayın Mete Arat'ın orada olması ve bizler için bir konuşma yapmasıydı. Sayın Arat stadın özelliklerini anlatan bir konuşma yaptı. Konuştukça rahatladık , konuştukça hevesimiz bir kat daha arttı. Kulubümüzün mimarı Coşkun Peküstün de biz tribüne yerleştikten sonra ayrıntıları anlatmaya devam etti. Stadın teknik ayrıntılarını artık Aslantepe'ye az buçuk ilgisi olan herkes biliyor. 52,647 koltuk kapasiteli stadımız bağlantı yollarının bitmesi ile Ocak ayında artık Galatasaray'ın hizmetine sunulacak.
Aslantepe için söylenebilenecek en olumsuz şey sanırım deplasman tribünün Güney tribünün de bütünselliği bozacak olması. Ona da yapacak bir şey yok , her stadda böyle.Locaların iki kat olması alt tribün ile üst tribünleri birbirinden ayıracaktır , senkron ve birliktelik konusunda bir sorun yaratır mı göreceğiz hep beraber.
Dik tribünler , çatının yapısı ile stadda inanılmaz bir ses olacağını düşünüyorum. Tribünler sahaya Uefa'nın izin verdiği en yakın koşullarda.. Taç çizgileri 6.2 metre , out çizgileri 8.2 metre. Koltuklar bir önceki koltuğa göre konumlandırılmış ve öndeki koltuğa göre 9 cm yükseklikle stadın her tarafı gözükebiliyor.
Son bağlantı yolunun yapımı devam ediyor. Aslanlı yol ve metro kolaylığı stadı çok cezbedici hale getirecek.
Stad uzakta diyenlere trafik olmasına rağmen Mecidiyeköy'den 15 dakikada gittiğimizi belirtmek isterim. İkinci köprüden hemen sonra ( Anadolu yakasından gelecekler için ) .
Stad inşa edildiği yer itibari ile bir anıtı andırıyor. Yüksek yere inşa edilmesi zemin açısından zor olsa da estetik açıdan büyük değer yaratmış.
Stadın dış yapısını ve tribünlerin dikliğini sağlayan V kolonlar stada çok güzel bir şekil vermiş. Koltuklar kırmızı ve en azından ''kıpkırmızı'' bir stadı çağrıştıracaktır taraftarlara. Çatının kapanabilen yapıda olması ( 2011 Ağustos'ta bitecek çatı işi ) bu stadı diğer stadlardan ayıran en büyük özellik.
Dün gece çimler Hollanda'dan getirildi ve çimlerin ''bir grup taraftar tarafından karşılandığını'' öğrendik bugün. Bu bile bu stada olan özlemi anlatabiliyordu çok güzel.Stadda büfeler , restaurantlar , kafeler olacak ve dolu dolu insan gününü geçirebilecek stadda. Locaların görüş açısı mükemmel.
Kısaca Galatasaray taraftarları ligin ikinci yarısını büyük bir heyecanla beklemeye devam edebilirler. Gerçekten çok iyi özelliklere sahip bir stadımız oluyor.
Ziyaret etmemizi yaklaşık 50 blog yazarının stadı ziyaret etmesini sağlayan Türk Telekom'a bir kere daha teşekkürler.
Kanser tedavisi gördükten sonra babamı ilk defa bu kadar gözleri parıldarken gördüm. Yürümekte zorlanan babam stad ziyaretini teklif eder etmez '' TABİ!! '' dedi, bunun için ayrıyetten teşekkürler Türk Telekom.
Günün fotoğraf hatıralarının yanı sıra Galatasaray formalı usb'ler ve taktığımız kaskları bize veren anlayışa da teşekkürler.
Umarım büyük başarılara imza atarız bu stadda - özellikle Avrupa'da -
14 Ekim 2010 Perşembe
Bekledik , çok bekledik : Aslantepe
1996 yılında başlanan serüven bu sezonun ikinci yarısıyla sona eriyor. Bu stadın nerelerden nereye geldiğine , kimlerin nasıl hatalar yaptığına bir göz atalım ;
Faruk Süren başkanlığından sonra Mehmet Cansun bu konuyu tekrar ele almış , yine projeler geliştirmiş , Mimar Emre Arolat'a maketler çizdirmiş ama 8 aylık başkanlık dönemi bunların devamının gelmesini yetmemişti. Stad sorunu bir çığ gibi büyüyordu. Taraftardaki doymuşluk gün yüzüne çıkıyordu , kadro eskisi gibi dinamik değildi. Sportif başarılar bir önceki dönem olmadığı gibi tekrardan ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlıyordu.
2002 yılında dönemin başkanı Özhan Canaydın tekrar bu konuyu gündeme getirmiş , yeni stad çalışmaları için bir sene Allah'ın unuttuğu yer olan Olimpiyat stadı ev sahipliği yapmış ve stad için gerekli finansmanlar bulunamayınca tekrar Ali Sami Yen'e dönüş yapılmıştı. Eski şaşalı Gatasaray kadrosu gitmiş , yerine sıradan diyebileceğimiz isimler gelmişti. Sadece Galatasaray ismi şampiyonlar liginde bir üst tura çıkmıştı. Gel zaman git zaman stad büyük bir sorun olmaya devam ediyor , rakiplerle başedilebilmesi için yeni bir stad gerekliliği kendini gösteriyordu. Rakip 50.000 kişilik stadını sponsorlar sayesinde yaptırmış ve her sene arayı açarak yoluna devam ediyordu , maddi açıdan.
Galatasaray'ın duayenlerinden ünlü işletmeci Selahattin Beyazıt bu duruma elkoymak için bir teklifte bulunuyor. Galatasaray'ın Ali Sami Yen'de senelik ne kadar kazandığını soruyor Özhan Başkan'a. 10 milyon dolar cevabını alıyor. Selahattin Beyazıt'ın teklifi şu oluyor. '' Ben 15 sene karşılığında Galatasaray'a 150 milyon dolar vereyim. Stadı ben kendi imkanlarımla yapayım , 15 sene ben işleteyim stadı. 15 sene sonunda tekrar Galatasaray'a bırakayım stadı.'' Bu teklif nedendir kabul edilmez bilmiyoruz ama kabul edilmiyor ve stad macerası devam ediyor sonraki yıllarda.

Şişli Belediye Başkanı ve Galatasaray Divan Kurulu üyesi Mustafa Sarıgül'ün önerisiyle Seyrantepe tarafı ciddi ciddi düşünülmeye başlandı. Yapılan anlaşmaya göre Galatasaray Mecidiyeköy'deki arazinin üst kullanım sahip olduğu 49 yıllık hakkından vazgeçecek Seyrantepe'ye 52,647 kişilik üstü açılıp kapanabilen bir stad yapılacaktı. Bunun yanında Seyrantepe'deki 384 dönümlük arazi Galatasaray'a tahsis edilecek , bu araziye Galatasaray konut , alışveriş merkezi , kapalı spor salonu , villalar inşa edebilecekti. İşini sağa sola duyurarak yapmayı seven bir kulüp olduğumuz için bu durum medya tarafından ( Aziz Yıldırım baskısıyla ) iyice konuşulmaya başlandı. Aziz Yıldırım'ın etkisiyle de bu 384 dönümden sadece 80 dönüm kaldı Galatasaray'a. Rahmetli Özhanl Canaydın bir işi daha eline yüzüne bulaştırmıştı. Sonunda ihale oldu , Eren Talu kazandı ve ardından görkemi bir açılışla inşaat başladı. Yıllardır özlenen stadın ilk tohumları atıldı ve inşaat başladı. Galatasaray taraftarı herügn gelişmeleri takip ediyor. Anlaşılmayan inşaat terimleri araştırıyor , ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. İnternet siteleri açılıyor , forumlar kuruluyor ve stad hakkında bilgi alışverişi yapılıyordu. Bir terslik yoktu stad temeli atılmış ve demirler örülüyor üstüne betonlar atılıyor , kazıklar çakılıyordu. Forumlara hergün resimler konuyor , gün gün stadın ilerleyişi takip ediliyordu. Dile kolay 1996'dan beri bekliyordu Galatasaray taraftarı.

Rayına oturmuştu her şey , bir sorun yok gibi gözüküyordu. Arada yandaş medya ( Fenerbahçe yandaşı) asılsız haberler çıkartıyor , kulüpten ve Eren Talu'dan hemen yalanlamalar geliyordu. Bizler de alelacele yeni resimler bekliyorduk , eğer beton atılmışsa demir örülmüşse , kalıplar konmuşsa bir sorun yok demektir diyorduk. Kafamızda da hep bir soru işaretleri. '' Gerçekten olacak mı bu kez'' diye dışa vurmadan soru soruyorduk kendimize. Daha o zamanlar başlanmıştı stadın atmosferi nasıl olacak , tribünler sahaya ne kadar uzaklıkta olacağı , çatıyı istediğimiz zaman kapatabilecek miyiz? tartışmaları. Her şey güllük gülistanlık giderken flaş haberler geldi Aslantepe'den. İşçiler paralarını alamadıkları için grev yapmışlardı. Çalışmıyorlardı. Bu kadar kısa sürede paraları ödenemiyorsa koca stad nasıl bitecekti ? Felaket tellalığı yapmıştık ama sonunda gerçek gün yüzüne çıktı. Maddi sorunlar yaşayan Eren Talu , Arap ortak edinmeye gitmişti. Bir sonuç alamayınca stad yürümez oldu ve iş planına uyulmuyordu. 1. ihtar , 2. ihtar derken ihale iptal olmuş ve Eren Talu'nun elinden alınmıştı ihale. Tekrar kara bulutlar dolaşmaya başladı Aslantepe'de. En çok iş veriminin alındığı yaz dönemi boş geçiyor , çalışma yapılmıyordu. Karamsarlığa kapınmışken Işın Çelebi'nin bürokratik gücü müdür , Özhan Canaydın'ın bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesi midir bilinmez , devreye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan giriyor ve Toki'ye talimatı veriyor '' bu işi bitirin artık. ''
Toki'nin üstlenmesiyle birlikte Mecidiyeköy'deki arazi Toki'ye kalıyordu ve bu işten hem devlet kazanıyordu hem Galatasaray'ın stadı normal zamanında bitiyordu. 384 dönümlük araziden 80 dönüm de kalsa bu stad artık bir prestij haline gelmişti Galatasaray için. Ve Başbakan'ın araya girmesiyle tekrar işler rayına oturuyordu , şantiyeye koyulan kameralarla inşaat 24 saat canlı izlenebiliyordu. Ekim 14 olduğunda işlerin çoğu bitmiş , tüm tribünler ve localar yapılmış , koltuklar yerleştirilmeye başlanmıştı bile.Stad içinde ince işler de yapıyor 1000'den fazla işçi harıl harıl çalışıyordu 29 Ekim'e yetiştirmek için. Ama yapılan açıklamadan sonra 29 Ekim bir kere daha erteleniyor ve Ocak ayında hazır olacağı söyleniyordu stadın. Trafik sorunu olmaması için eksik olan bağlantı yolunun bitmesi beklenecek.Varsın 2-3 ay daha geciksin , biz 14 sene şampiyonluk beklemiş bir nesilin çocuklarıyız , 14 sene de stad beklemişiz 2-3 ay daha beklemişiz zor mu?
Ve ben yarın , 15 Ekim günü şantiyeye girebileceğim sonunda sponsor Türk Telekom sayesinde. Arma sevdalısı babamla birlikte yeni evimizi ziyaret edeceğiz. Gözümüzü kapatıp o stadda kazanacağımız başarıları düşleyeceğiz. İyisiyle kötüsüyle bir stad macerası sona eriyor. Galatasaray'ımıza hayırlı uğurlu olsun !
Stadın 5 Ekim itibari geldiği noktayla yazıyı sonlandıralım , stad bittiğinde görüşürüz :)
1996 yılında dönemin başkanı Faruk Süren Galatasaray'ın yeni bir stada sahip olması gerektiğini söylemiş , Bir Kanada firmasına projeler için 12 milyon dolar verilmişti. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan şehrin merkezine 50bin kişilik stad yapılmasına izin vermemiş ve sonu bilinmeyen bir yola girilmişti. Verilen 12 milyon dolar boşa gitmiş , bir netice alınamamıştı. Sportif açıdan ne olacağı ozamanlar bilinmemekle birlikte maddi açıdan çöküşün belki de ilk tohumları atılmıştı böylece. 1996 yılında boşa giden tam 12 milyon dolar! Sportif açıdan kulüp tarihi boyunca en büyük başarılara imza atmış , ligde dört sene üst üste şampiyon
olup bir ilki gerçekleştirmiş , Uefa ve Süper Kupayla yeni bir çığır açmıştı Türkiye'de. Ama sürdürürebilir başarılar için sağlam bir ekonomik yapının gerekliliği biliniyordu. - O zaman biliniyor muydu bilmiyoruz -
Faruk Süren başkanlığından sonra Mehmet Cansun bu konuyu tekrar ele almış , yine projeler geliştirmiş , Mimar Emre Arolat'a maketler çizdirmiş ama 8 aylık başkanlık dönemi bunların devamının gelmesini yetmemişti. Stad sorunu bir çığ gibi büyüyordu. Taraftardaki doymuşluk gün yüzüne çıkıyordu , kadro eskisi gibi dinamik değildi. Sportif başarılar bir önceki dönem olmadığı gibi tekrardan ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlıyordu.
2002 yılında dönemin başkanı Özhan Canaydın tekrar bu konuyu gündeme getirmiş , yeni stad çalışmaları için bir sene Allah'ın unuttuğu yer olan Olimpiyat stadı ev sahipliği yapmış ve stad için gerekli finansmanlar bulunamayınca tekrar Ali Sami Yen'e dönüş yapılmıştı. Eski şaşalı Gatasaray kadrosu gitmiş , yerine sıradan diyebileceğimiz isimler gelmişti. Sadece Galatasaray ismi şampiyonlar liginde bir üst tura çıkmıştı. Gel zaman git zaman stad büyük bir sorun olmaya devam ediyor , rakiplerle başedilebilmesi için yeni bir stad gerekliliği kendini gösteriyordu. Rakip 50.000 kişilik stadını sponsorlar sayesinde yaptırmış ve her sene arayı açarak yoluna devam ediyordu , maddi açıdan.
Galatasaray'ın duayenlerinden ünlü işletmeci Selahattin Beyazıt bu duruma elkoymak için bir teklifte bulunuyor. Galatasaray'ın Ali Sami Yen'de senelik ne kadar kazandığını soruyor Özhan Başkan'a. 10 milyon dolar cevabını alıyor. Selahattin Beyazıt'ın teklifi şu oluyor. '' Ben 15 sene karşılığında Galatasaray'a 150 milyon dolar vereyim. Stadı ben kendi imkanlarımla yapayım , 15 sene ben işleteyim stadı. 15 sene sonunda tekrar Galatasaray'a bırakayım stadı.'' Bu teklif nedendir kabul edilmez bilmiyoruz ama kabul edilmiyor ve stad macerası devam ediyor sonraki yıllarda. 
Şişli Belediye Başkanı ve Galatasaray Divan Kurulu üyesi Mustafa Sarıgül'ün önerisiyle Seyrantepe tarafı ciddi ciddi düşünülmeye başlandı. Yapılan anlaşmaya göre Galatasaray Mecidiyeköy'deki arazinin üst kullanım sahip olduğu 49 yıllık hakkından vazgeçecek Seyrantepe'ye 52,647 kişilik üstü açılıp kapanabilen bir stad yapılacaktı. Bunun yanında Seyrantepe'deki 384 dönümlük arazi Galatasaray'a tahsis edilecek , bu araziye Galatasaray konut , alışveriş merkezi , kapalı spor salonu , villalar inşa edebilecekti. İşini sağa sola duyurarak yapmayı seven bir kulüp olduğumuz için bu durum medya tarafından ( Aziz Yıldırım baskısıyla ) iyice konuşulmaya başlandı. Aziz Yıldırım'ın etkisiyle de bu 384 dönümden sadece 80 dönüm kaldı Galatasaray'a. Rahmetli Özhanl Canaydın bir işi daha eline yüzüne bulaştırmıştı. Sonunda ihale oldu , Eren Talu kazandı ve ardından görkemi bir açılışla inşaat başladı. Yıllardır özlenen stadın ilk tohumları atıldı ve inşaat başladı. Galatasaray taraftarı herügn gelişmeleri takip ediyor. Anlaşılmayan inşaat terimleri araştırıyor , ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. İnternet siteleri açılıyor , forumlar kuruluyor ve stad hakkında bilgi alışverişi yapılıyordu. Bir terslik yoktu stad temeli atılmış ve demirler örülüyor üstüne betonlar atılıyor , kazıklar çakılıyordu. Forumlara hergün resimler konuyor , gün gün stadın ilerleyişi takip ediliyordu. Dile kolay 1996'dan beri bekliyordu Galatasaray taraftarı.
Rayına oturmuştu her şey , bir sorun yok gibi gözüküyordu. Arada yandaş medya ( Fenerbahçe yandaşı) asılsız haberler çıkartıyor , kulüpten ve Eren Talu'dan hemen yalanlamalar geliyordu. Bizler de alelacele yeni resimler bekliyorduk , eğer beton atılmışsa demir örülmüşse , kalıplar konmuşsa bir sorun yok demektir diyorduk. Kafamızda da hep bir soru işaretleri. '' Gerçekten olacak mı bu kez'' diye dışa vurmadan soru soruyorduk kendimize. Daha o zamanlar başlanmıştı stadın atmosferi nasıl olacak , tribünler sahaya ne kadar uzaklıkta olacağı , çatıyı istediğimiz zaman kapatabilecek miyiz? tartışmaları. Her şey güllük gülistanlık giderken flaş haberler geldi Aslantepe'den. İşçiler paralarını alamadıkları için grev yapmışlardı. Çalışmıyorlardı. Bu kadar kısa sürede paraları ödenemiyorsa koca stad nasıl bitecekti ? Felaket tellalığı yapmıştık ama sonunda gerçek gün yüzüne çıktı. Maddi sorunlar yaşayan Eren Talu , Arap ortak edinmeye gitmişti. Bir sonuç alamayınca stad yürümez oldu ve iş planına uyulmuyordu. 1. ihtar , 2. ihtar derken ihale iptal olmuş ve Eren Talu'nun elinden alınmıştı ihale. Tekrar kara bulutlar dolaşmaya başladı Aslantepe'de. En çok iş veriminin alındığı yaz dönemi boş geçiyor , çalışma yapılmıyordu. Karamsarlığa kapınmışken Işın Çelebi'nin bürokratik gücü müdür , Özhan Canaydın'ın bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesi midir bilinmez , devreye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan giriyor ve Toki'ye talimatı veriyor '' bu işi bitirin artık. ''Toki'nin üstlenmesiyle birlikte Mecidiyeköy'deki arazi Toki'ye kalıyordu ve bu işten hem devlet kazanıyordu hem Galatasaray'ın stadı normal zamanında bitiyordu. 384 dönümlük araziden 80 dönüm de kalsa bu stad artık bir prestij haline gelmişti Galatasaray için. Ve Başbakan'ın araya girmesiyle tekrar işler rayına oturuyordu , şantiyeye koyulan kameralarla inşaat 24 saat canlı izlenebiliyordu. Ekim 14 olduğunda işlerin çoğu bitmiş , tüm tribünler ve localar yapılmış , koltuklar yerleştirilmeye başlanmıştı bile.Stad içinde ince işler de yapıyor 1000'den fazla işçi harıl harıl çalışıyordu 29 Ekim'e yetiştirmek için. Ama yapılan açıklamadan sonra 29 Ekim bir kere daha erteleniyor ve Ocak ayında hazır olacağı söyleniyordu stadın. Trafik sorunu olmaması için eksik olan bağlantı yolunun bitmesi beklenecek.Varsın 2-3 ay daha geciksin , biz 14 sene şampiyonluk beklemiş bir nesilin çocuklarıyız , 14 sene de stad beklemişiz 2-3 ay daha beklemişiz zor mu?
Ve ben yarın , 15 Ekim günü şantiyeye girebileceğim sonunda sponsor Türk Telekom sayesinde. Arma sevdalısı babamla birlikte yeni evimizi ziyaret edeceğiz. Gözümüzü kapatıp o stadda kazanacağımız başarıları düşleyeceğiz. İyisiyle kötüsüyle bir stad macerası sona eriyor. Galatasaray'ımıza hayırlı uğurlu olsun !
Stadın 5 Ekim itibari geldiği noktayla yazıyı sonlandıralım , stad bittiğinde görüşürüz :)
Ölüm haberi gelmeden kıymet bilmez miyiz?
İnsanlar bir gün toprak olduklarında arkasında bıraktıkları eserleriyle ölümsüzleşirler. İnek Şabanla , Turist Ömerle , Hafize Anayla... Sanat dünyasının önde gelen isimleri yıllar önce vefat etmesine rağmen hala insanların aklındadır , muhabbetlerinin konusudur. Kemal Sunal , Sadri Alışık , Barış Manço , Adile Naşit , Gazanfer Özcan , Hulusi Kentmen , Zeki Müren , Nejat Uygur ve daha nice büyük üstadlar...
Hepsi de saygının yanında büyük bir sevgiyi de haketmişler ve Türk Milleti de hakettikleri değeri vermiştir. Bazıları unutulmuştur öldükten sonra deli gibi hatırlanmıştır , gözyaşları dökülmüştür. Ülkemizin genel bir problemi. Yitirildikten sonra değeri bilinelecek illa malasef. Ve birçok medya maymunu cenazede gözlüklerini takacak , onu çok sevdiğini şöyle bir anısı olduğundan bahsedecek.
Bugün bir Münir Özkul olayı yaşandı. İnternete vefat ettiği haberi düştü. Başladık hemen Yaşar Ustalara , Mahmut Hocalara. Bir kere daha ''Ziyaaaa'' desin istedik , bir kere daha ''Sigara içiyormuşsunuz içirtmeeeem , ön bahçede top oynuyormuşsunuz oynatmaaaam '' desin istedik. Şok yaşamadık aslında , 2003'ten beri kendisini eve kapamıştı büyük üstad. Hastalıkla uğraşıyordu. 1950 yılında başladığı sanat dünyasında anca 1998 yılında ''devlet sanatçıcı'' unvanı almıştı Minur Özkul , sadece şarkı söylediği için bir çok kişinin devlet sanatçısı olduğu ülkemizde. En son ne zaman bir Münir Özkul haberi gördünüz, okudunuz ? Kendi halinde mütevazi bir yaşam yaşaması ona gösterilmesi gereken değeri engeller mi ?
Bu Minur Özkul sevenleri için iyi bir ders olmuştur. Zira senelerdir hiç bir organizasyon yapılmadı kendisi için. Dile kolay , 60. sanat yılını yaşıyor büyük üstad. Daha çok yaşarsın sağlıklı şekilde inşallah Yaşar Usta , Mehmut Hoca...
Umarım bundan sonra değerlerimizin , sahip olduğumuz güzelliklerin değerini onları kaybetmeden anlarız. Şener Şen'i , Uğur Yücel'i , Tarık Akan'ı , Türkan Şoray'ı , Erol Günaydın'ı ve daha nice değerimizi...
Erol Günaydın'ın güzelliğine bakar mısınız ? Vefat haberini beklemeden onu ve diğer değerli sanatçılarımızı onore etmek , adına organizasyonlar yapıp hayattayken onun nasıl bir değer olduğunu göstermek çok mu zor ?
13 Ekim 2010 Çarşamba
Niye gaza geliyoruz ?
Yine cereyan etti bir Arda Turan vakası. Bordeaux maçında attığı kafayla başlayan , sarışın bir kızla takılmasıyla devam eden ( olaya gel ) 'Arda Turan olayları ' silsilesi kendini bilmez , ne idüğü belirsiz bir programda sarhoşcasına konuşan bir hakem eskisinin konuşmasıyla tekrar gündeme oturdu.
Ne dedi bu adam ? '' Arda'nın hastalığı fazla seksten meydana gelmiştir.'' Millet olarak 'seks' tabirine aşırı ve gereksiz tepki vermemeyi öğrenmiştik halbuki ama sorun bu adamın bu sözü yavşakça söyleyip Arda Turan'ın sevgilisi Sinem Kobal'ı akıllara getirtmeye çalışmasıdır ayıp olan.
Yıllardır Galatasaray taraftarı ile münasebeti var bu zat-ı muhteremin. Arada bir giydirilir , sitelere doberman yazılır. Sonra aynı tas aynı hamam. Arada Arda'ya giydirilir , sonra baş tacı yapılır.
Millet olarak ve özellikle Galatasaray taraftarı olarak bir orta yolu bulamadık tepki konusunda. Sırf tepki olsun diye tepki veriyoruz , sonra unutuluyor gidiliyor.
Şimdi yine Ankaragücü maçında tepkiler verilecek ( hazırlığı içindeyiz ) sonra tekrar eskiye dönüş. Ya muhattap alınmayacak bu hakem eskisi , gündem yapmak için yavşakça konuştuğunu bileceğiz ya da verdik mi tepkiyi tam verip bir daha cesaret edemeyecek ahlaksızca konuşmaya. Evet , ben açıkca derimki ya görüldüğü yerde dövülecek sonra mahkemelik olunacak ya da muhattap kabul edilmeyecek.
Arda Turan çok duygusal bir insan ve çabuk etkileniyor olaylardan. Çok üstüne gidiliyor ve ister istemez morali bozuluyor ve oynuna yansıyor. Fenerbahçe taraftarı küfür ettiğinde armasını öperek karşılık verdi , Bjk taraftarı kız arkadaşına küfür etti , golünü attı dimdik durarak cevabını verdi. Bizim taraftar tepki verdi ,o zaman yıkıldı tamamen. O tepkiden iki hafta önce de baş tacı yapıyorduk. Ayarımız yok.
Sakatlanmadan önce yine homurdanmalar vardı Arda'ya , bu Erman Toroğlu yavşağının söylediği sözler bizim için bir şans , umarım bu olayla birlikte eski destek ve alakayı görür Arda Turan taraftarımızdan.
Gözyaşlarına kurban olsun Erman yavşağı kaptan. Gencecik yüreğinle mücadelene devam et sen.
Ne dedi bu adam ? '' Arda'nın hastalığı fazla seksten meydana gelmiştir.'' Millet olarak 'seks' tabirine aşırı ve gereksiz tepki vermemeyi öğrenmiştik halbuki ama sorun bu adamın bu sözü yavşakça söyleyip Arda Turan'ın sevgilisi Sinem Kobal'ı akıllara getirtmeye çalışmasıdır ayıp olan.
Yıllardır Galatasaray taraftarı ile münasebeti var bu zat-ı muhteremin. Arada bir giydirilir , sitelere doberman yazılır. Sonra aynı tas aynı hamam. Arada Arda'ya giydirilir , sonra baş tacı yapılır.
Millet olarak ve özellikle Galatasaray taraftarı olarak bir orta yolu bulamadık tepki konusunda. Sırf tepki olsun diye tepki veriyoruz , sonra unutuluyor gidiliyor.
Şimdi yine Ankaragücü maçında tepkiler verilecek ( hazırlığı içindeyiz ) sonra tekrar eskiye dönüş. Ya muhattap alınmayacak bu hakem eskisi , gündem yapmak için yavşakça konuştuğunu bileceğiz ya da verdik mi tepkiyi tam verip bir daha cesaret edemeyecek ahlaksızca konuşmaya. Evet , ben açıkca derimki ya görüldüğü yerde dövülecek sonra mahkemelik olunacak ya da muhattap kabul edilmeyecek.
Arda Turan çok duygusal bir insan ve çabuk etkileniyor olaylardan. Çok üstüne gidiliyor ve ister istemez morali bozuluyor ve oynuna yansıyor. Fenerbahçe taraftarı küfür ettiğinde armasını öperek karşılık verdi , Bjk taraftarı kız arkadaşına küfür etti , golünü attı dimdik durarak cevabını verdi. Bizim taraftar tepki verdi ,o zaman yıkıldı tamamen. O tepkiden iki hafta önce de baş tacı yapıyorduk. Ayarımız yok.
Sakatlanmadan önce yine homurdanmalar vardı Arda'ya , bu Erman Toroğlu yavşağının söylediği sözler bizim için bir şans , umarım bu olayla birlikte eski destek ve alakayı görür Arda Turan taraftarımızdan.
Gözyaşlarına kurban olsun Erman yavşağı kaptan. Gencecik yüreğinle mücadelene devam et sen.
Karıncaezmez Şevki'yi Alpaslan abiden dinleyelim...
Tevfik YENER ,17 Ekim 1998 tarihli Sabah gazetesinde Karıncaezmez Şevki’yi şöyle anlatıyor:
"Karıncaezmez Şevki; gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray'lı taraftardır...
O bir taksi şöförüydü. 1950 veya 52 model Opel otomobili vardı. Karıncaezmez Şevki'nin Opel taksisi Galatasaray müzesi gibiydi. Futbolcuların ve takımın fotoğrafları tavana yapıştırılmıştı. Her köşe çiçeklerle süslüydü. Ayrıca sarı - kırmızı maskotlar ve de sarı-kırmızı renkte ne varsa. Sadece Galatasaray galibiyetlerinde otomobilinin dışını çiçeklerle donatırdı. Başka zaman ayıptır Galatasaraylıdan başka taraftar da var. Arabamın dışıyla kimseyi rahatsız etmem. Dışı vatandaşa, içi bana ait Opelimin dermiş.
Gömlek yerine Galatasaray forması giyerdi Şevki. Bir de maçlarda Galatasaray bayrağıyla ortaya çıkardı. 1950li yıllarda Galatasaray taraftarı çok azdı. İnönü Stadında kapalı tribünün deniz tarafına sığışırlardı. Birkaç yürekli adam. Liseden izcilerle, liseden mezunlar.
Şevki abi çekinmezdi. Bizim bulunduğumuz bölüme gelirdi ki zaten tüm fenevliler tribünleri doldurmuş olurdu. Karıncaezmez sarı-kırmızılı forması ve bayrağıyla yuhalanmaz, alkışlanırdı. Bizle el sıkışırdı. Onu herkes severdi, ister fenevli, ister beşiktaşlı. Çünkü o efendi adamdı. Futbolun bir oyun, bir
eğlence olduğunu biliyordu. En önemlisi; sportmenliğin barış, kardeşlik ve de centilmenlik olduğunu hissettiriyordu."
Evet, gazeteci Tevfik Yener böyle anlatıyor Karıncaezmez Şevkiyi.
Ben Onun sadece ihtiyarlık hatta müzmin hastalık dönemine denk geldim yaş itibariyle. O da zaten tribünleri bırakmıştı artık.Belki de tribünler onu!
Hastaydı, bir kolu kesilmişti.
Dayım anlatırdı, Galatasaray Lisesinin önünde Galatasaray armasına doğru kolunu kaldırıp saatlerce nöbet tutarmış. Zaten biz Şevki ağabeyin hikayelerini hep bir masal gibi büyüklerimizden dinlemiştik. Ama o bir masal değil gerçekti.
Karıncaezmezden bahis açıldığında, kimse birşey bilmediği halde, kimi öldüğüne, kimi halen yaşadığına dair tartışmalar olurdu zaman zaman.
Bir ara Gheorghe Hagi tarafından ziyaret edilen Karıncaezmez Şevki’nin yaşadığı bu yolla öğrenilmiş oldu.
Ama ben Şevki ağabeyin yaşadığını kesinlikle biliyordum hatta bir hastanede tedavi gördüğünü de.. Ama hangi hastane? İşte bunu bilmiyordum.
Gel zaman git zaman, bir telefon geldi. Arayan tribünden arkadaşım İlker idi. Bize (galiba) Karıncaezmez’in izini bulduğunu söylüyordu.
Kaderin cilvesine bakın ki, doktoru İlker arkadaşımızın kardeşi ve tribünümüzün en has elemanlarından biri olan, Dr.Türker imiş. Ve Karıncaezmez Türker’in görev yaptığı SSK Samatya hastahanesinde yatıyormuş.
Hemen ertesi gün ona koştuk. Biz Galatasaraylılar ona borçuyduk. O bizleri tanımıyordu ama bu o kadar da önemli değildi. Çünkü hepimiz ona hayatta en iyi tanıdığı renklerden oluşan sarı-kırmızı formalarımızla gitmiştik.
Ona Aslan Armalı özel formadan yaptırıp arkasına da Karıncaezmez - 1 yazdırmıştık. Bir de Ahmet Çakır ağabey 90 Soruda Galatasaray Tarihi isimli kitabını imzalamıştı. Ona bunlardan güzel hediye olmazdı.
O gerçekten Galatasarayın 1 numaralı taraftarıydı...
Kendisine sarıldık, öptük. Formasını ona verdiğimizde "keşke Tugrgay yazsaydınız" dedi. İlk önce ne demek istediğini tam kavrayamadık ama kendisi de bu durumu farkedip hemen açıklama yaptı "Turgay Şereni her zaman çok sevdim ben. Onun gibi kaleci gelmedi. Hala da insan olarak çok severim."
Şevki ağabey bunları güçlükle söylerken, yüzünde ve gözlerinde oluşan sevgi ışıltıları bizi de duygulandırdı. Hepimizin gözleri dolmuştu. Böyle bir sevgi olacak şey değildi çünkü.
Karıncaezmezi ziyaret ettiğimizde tarih 2000' in Ocak ayını gösteriyordu. Kendi deyimiyle
"O artık bitmişti..." Yine de konuşuyor gülüyor ve ağlıyordu. Hele bizi gördükten sonra bülbül gibi şakımasına doktorlar ve hemşireler bile hayret etmişti.
Şevki ağabey anlattı, biz dinledik... Biz sorduk, o söyledi. Müthiş bir hafıza muazzam bir konuşma yeteneği. Namık Kemalden şiirler, veciz sözler ve yaptığı şakalar.
Hele o baygın halinden kurtulup "Rerere Rarara Galatasaray Galatasaray CİM BOM BOM" diye bir şahlanışı vardı ki, tek kelimeyle bizi uçurdu.
Metin Oktay dediğimizde ağlamaya başladı. Belliki Taçsız Kral'a duyduğu büyük sevgi kadar onun zamansız ölümü nedeniyle duyduğu üzüntü de henüz yüreğinde tazeliğini koruyordu.
Ayrılma vakti geldiğinde hepimiz paramparça vaziyetteydik.
İsteksiz adımlarla yanından ayrılırken göyaşlarımızı saklıyorduk.
"Karıncaezmez Şevki; gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray'lı taraftardır...
O bir taksi şöförüydü. 1950 veya 52 model Opel otomobili vardı. Karıncaezmez Şevki'nin Opel taksisi Galatasaray müzesi gibiydi. Futbolcuların ve takımın fotoğrafları tavana yapıştırılmıştı. Her köşe çiçeklerle süslüydü. Ayrıca sarı - kırmızı maskotlar ve de sarı-kırmızı renkte ne varsa. Sadece Galatasaray galibiyetlerinde otomobilinin dışını çiçeklerle donatırdı. Başka zaman ayıptır Galatasaraylıdan başka taraftar da var. Arabamın dışıyla kimseyi rahatsız etmem. Dışı vatandaşa, içi bana ait Opelimin dermiş.
Gömlek yerine Galatasaray forması giyerdi Şevki. Bir de maçlarda Galatasaray bayrağıyla ortaya çıkardı. 1950li yıllarda Galatasaray taraftarı çok azdı. İnönü Stadında kapalı tribünün deniz tarafına sığışırlardı. Birkaç yürekli adam. Liseden izcilerle, liseden mezunlar.
Şevki abi çekinmezdi. Bizim bulunduğumuz bölüme gelirdi ki zaten tüm fenevliler tribünleri doldurmuş olurdu. Karıncaezmez sarı-kırmızılı forması ve bayrağıyla yuhalanmaz, alkışlanırdı. Bizle el sıkışırdı. Onu herkes severdi, ister fenevli, ister beşiktaşlı. Çünkü o efendi adamdı. Futbolun bir oyun, bir
eğlence olduğunu biliyordu. En önemlisi; sportmenliğin barış, kardeşlik ve de centilmenlik olduğunu hissettiriyordu."
Evet, gazeteci Tevfik Yener böyle anlatıyor Karıncaezmez Şevkiyi.
Ben Onun sadece ihtiyarlık hatta müzmin hastalık dönemine denk geldim yaş itibariyle. O da zaten tribünleri bırakmıştı artık.Belki de tribünler onu!
Hastaydı, bir kolu kesilmişti.
Dayım anlatırdı, Galatasaray Lisesinin önünde Galatasaray armasına doğru kolunu kaldırıp saatlerce nöbet tutarmış. Zaten biz Şevki ağabeyin hikayelerini hep bir masal gibi büyüklerimizden dinlemiştik. Ama o bir masal değil gerçekti.
Karıncaezmezden bahis açıldığında, kimse birşey bilmediği halde, kimi öldüğüne, kimi halen yaşadığına dair tartışmalar olurdu zaman zaman.
Bir ara Gheorghe Hagi tarafından ziyaret edilen Karıncaezmez Şevki’nin yaşadığı bu yolla öğrenilmiş oldu.
Ama ben Şevki ağabeyin yaşadığını kesinlikle biliyordum hatta bir hastanede tedavi gördüğünü de.. Ama hangi hastane? İşte bunu bilmiyordum.
Gel zaman git zaman, bir telefon geldi. Arayan tribünden arkadaşım İlker idi. Bize (galiba) Karıncaezmez’in izini bulduğunu söylüyordu.
Kaderin cilvesine bakın ki, doktoru İlker arkadaşımızın kardeşi ve tribünümüzün en has elemanlarından biri olan, Dr.Türker imiş. Ve Karıncaezmez Türker’in görev yaptığı SSK Samatya hastahanesinde yatıyormuş.
Hemen ertesi gün ona koştuk. Biz Galatasaraylılar ona borçuyduk. O bizleri tanımıyordu ama bu o kadar da önemli değildi. Çünkü hepimiz ona hayatta en iyi tanıdığı renklerden oluşan sarı-kırmızı formalarımızla gitmiştik.
Ona Aslan Armalı özel formadan yaptırıp arkasına da Karıncaezmez - 1 yazdırmıştık. Bir de Ahmet Çakır ağabey 90 Soruda Galatasaray Tarihi isimli kitabını imzalamıştı. Ona bunlardan güzel hediye olmazdı.
O gerçekten Galatasarayın 1 numaralı taraftarıydı...
Kendisine sarıldık, öptük. Formasını ona verdiğimizde "keşke Tugrgay yazsaydınız" dedi. İlk önce ne demek istediğini tam kavrayamadık ama kendisi de bu durumu farkedip hemen açıklama yaptı "Turgay Şereni her zaman çok sevdim ben. Onun gibi kaleci gelmedi. Hala da insan olarak çok severim."
Şevki ağabey bunları güçlükle söylerken, yüzünde ve gözlerinde oluşan sevgi ışıltıları bizi de duygulandırdı. Hepimizin gözleri dolmuştu. Böyle bir sevgi olacak şey değildi çünkü.
Karıncaezmezi ziyaret ettiğimizde tarih 2000' in Ocak ayını gösteriyordu. Kendi deyimiyle
"O artık bitmişti..." Yine de konuşuyor gülüyor ve ağlıyordu. Hele bizi gördükten sonra bülbül gibi şakımasına doktorlar ve hemşireler bile hayret etmişti.
Şevki ağabey anlattı, biz dinledik... Biz sorduk, o söyledi. Müthiş bir hafıza muazzam bir konuşma yeteneği. Namık Kemalden şiirler, veciz sözler ve yaptığı şakalar.
Hele o baygın halinden kurtulup "Rerere Rarara Galatasaray Galatasaray CİM BOM BOM" diye bir şahlanışı vardı ki, tek kelimeyle bizi uçurdu.
Metin Oktay dediğimizde ağlamaya başladı. Belliki Taçsız Kral'a duyduğu büyük sevgi kadar onun zamansız ölümü nedeniyle duyduğu üzüntü de henüz yüreğinde tazeliğini koruyordu.
Ayrılma vakti geldiğinde hepimiz paramparça vaziyetteydik.
İsteksiz adımlarla yanından ayrılırken göyaşlarımızı saklıyorduk.
Sonraki günlerde de onu yalnız bırakmamıştık çünkü ; o CimBom Bom'u hiç yalnız bırakmamıştı.
Taraftarımızın en az olduğu dönemlerde bile şanlı bayrağımızı en yükseklerde tek başına taşımıştı.
Ve tarih 23 Mart 2000'i işaret ettiğinde Şevki ağabeyi kaybettik.
Cuma günü Fatih Camii'nde yapılan cenaze töreninde pek çok Galatasaraylı oradaydı.
Efsane başkanımız Ali Uras Beyefendi başta olmak üzere Turgay Şeren, Kadri Aytaç, Kemal Erimtan, Ergun Gürsoy ve Celal Gürcan da cenazede hazır bulundular.
Belki muhteşem bir kalabalık yoktu ama Galatasaray'a yakışır bir ortam sağlandı. Bana göre tek eksik Teknik Heyeti ve futbolcularımızı temsilen birilerinin orada olmayışı idi.
Şevki ağabeyi hastahaneye ziyaretimizde, götürmüş olduğumuz özel formayı yatağında üzerine sermiştim. Cenazesinde ise aynı forma tabutunun üzerindeydi!
Mezarlığa gittiğimizde ise Şevki ağabeyin naaşını kabrine indirenlerden biri de bendim.
Karıncaezmezi kefeniyle birlikte toprağa yatırdıktan sonra formasını üzerine koymak yine bana nasip oldu.
Allah mekanını Cennet eylesin...
Alpaslan DİKMEN
Şampiyonluk duran toplar yüzünden kaçabilir
Yıllardan beri çekmedik duran toplardan çektiğimiz kadar. Belki son üç senedir sakatlık sorunundan da çekmişizdir duran top kadar.
Eskiden yiyorduk ama atıyorduk da , görmezden geliyorduk o zaman yediklerimizi. Ama şimdi Hagi yok , son 9 senedir yok. Ve duran toplarımızın başına bazen Sabri , bazen Ayhan , bazen Arda geçiyor. Duran top sorunundan sonra 2007 - 2008 itibari ile de başladı bir kaleci sorunu. Orkunlar , De Sanctisler , Leo Francolar... Bunlara verilen parayla ve verilen tazminatla iyi bir kaleci getirilirdi. Sonuç malumunuz, 2010-2011 sezonu oldu hala kalemiz büyük bir soru işareti.
2010 - 2011 sezonu başlayalı 7 hafta oldu. Galatasaray 8 gol yedi , 3 kere mağlup oldu. Yenilen gollere bir bakalım. Sivasspor'dan 2 gol yendi 1'i duran top. Bursaspor'dan 2 gol yendi , 1'i duran top. Eskişehirspor'dan 1 gol yendi, kalecimiz boşa çıktı. Sonraki iki maç Bucaspor ve Gaziantepspor , onlar da ligin en az gol atan iki takımı 4'er golle. Onlardan gol yenmedi. ( Tebrikler bize ) İstanbul Belediye'den 1 gol yendi , o da duran top. Sonraki hafta Karabükspor'dan iki gol yendi , 1'i penaltı diğeri yine duran top.Karabükspor maçında Ufuk'un iki frikikte kurduğu barajı hiç unutmayacağım. Cernat da zeki bir oyuncu ve o açığı çok iyi değerlendirdi ikisinde de.
7 haftada yenilen 8 golün sadece 2'si normal karşılanabiliyor 6'sı kaleci hatası (1) ve duran top (5).. Buna karşın kaç tane duran toptan gol attık ? 1.Ve en önemli rakibimiz Fenerbahçe bir duran top ustası. Galatasaray'ın kaybettiği puanlar , Fenerbahçe'nin kazandığı puanlar arada şimdiden 9 puanlık açık yaratıyor 7 haftada.
14. haftadan sonra güncelleme yapacağım bu konuda.
Milli takımımızın defans hattını neredeyse Galatasaray oluşturuyor. Belçika ve Azerbaycan'dan da duran toptan gol yememiz pek tesadüf değil.
Alt yapımızla övünen bir takımız - o kadar da övünülcek bir alt yapımız yok artık - ve alt yapıda topa göre pozisyon alınması öğretiliyor mu bilmiyorum. Fatih Terim'in Uefa finalindeki soyunma odasına üstüne basa basa söylediği '' topa göre pozisyon !!! ''
Belki de şu an boşta duran ve bir teknik direktörün istifasını bekleyen Güvenç Kurtar'dan yardım istenebilir bu sorun için. Herhangi bir takımının bugüne kadar duran toptan gol yediğini görmedim. Bu konuda kendisi de kendisini övüyor.
Eskiden yiyorduk ama atıyorduk da , görmezden geliyorduk o zaman yediklerimizi. Ama şimdi Hagi yok , son 9 senedir yok. Ve duran toplarımızın başına bazen Sabri , bazen Ayhan , bazen Arda geçiyor. Duran top sorunundan sonra 2007 - 2008 itibari ile de başladı bir kaleci sorunu. Orkunlar , De Sanctisler , Leo Francolar... Bunlara verilen parayla ve verilen tazminatla iyi bir kaleci getirilirdi. Sonuç malumunuz, 2010-2011 sezonu oldu hala kalemiz büyük bir soru işareti.
2010 - 2011 sezonu başlayalı 7 hafta oldu. Galatasaray 8 gol yedi , 3 kere mağlup oldu. Yenilen gollere bir bakalım. Sivasspor'dan 2 gol yendi 1'i duran top. Bursaspor'dan 2 gol yendi , 1'i duran top. Eskişehirspor'dan 1 gol yendi, kalecimiz boşa çıktı. Sonraki iki maç Bucaspor ve Gaziantepspor , onlar da ligin en az gol atan iki takımı 4'er golle. Onlardan gol yenmedi. ( Tebrikler bize ) İstanbul Belediye'den 1 gol yendi , o da duran top. Sonraki hafta Karabükspor'dan iki gol yendi , 1'i penaltı diğeri yine duran top.Karabükspor maçında Ufuk'un iki frikikte kurduğu barajı hiç unutmayacağım. Cernat da zeki bir oyuncu ve o açığı çok iyi değerlendirdi ikisinde de.
7 haftada yenilen 8 golün sadece 2'si normal karşılanabiliyor 6'sı kaleci hatası (1) ve duran top (5).. Buna karşın kaç tane duran toptan gol attık ? 1.Ve en önemli rakibimiz Fenerbahçe bir duran top ustası. Galatasaray'ın kaybettiği puanlar , Fenerbahçe'nin kazandığı puanlar arada şimdiden 9 puanlık açık yaratıyor 7 haftada.
14. haftadan sonra güncelleme yapacağım bu konuda.
Milli takımımızın defans hattını neredeyse Galatasaray oluşturuyor. Belçika ve Azerbaycan'dan da duran toptan gol yememiz pek tesadüf değil.
Alt yapımızla övünen bir takımız - o kadar da övünülcek bir alt yapımız yok artık - ve alt yapıda topa göre pozisyon alınması öğretiliyor mu bilmiyorum. Fatih Terim'in Uefa finalindeki soyunma odasına üstüne basa basa söylediği '' topa göre pozisyon !!! ''
Belki de şu an boşta duran ve bir teknik direktörün istifasını bekleyen Güvenç Kurtar'dan yardım istenebilir bu sorun için. Herhangi bir takımının bugüne kadar duran toptan gol yediğini görmedim. Bu konuda kendisi de kendisini övüyor.
12 Ekim 2010 Salı
Hiddink 8 milyon euro edecek mi ilerde?
Türk Milleti olarak huyumuzdur bir kafeye , lokantaya girdiğimiz zaman şu kadar kişiden ortalama şu kadar yapsak bu kadar ciro , maliyet şu olsa diye kabaca karı hesaplamamız.
Türk Milleti olarak da futbola ilgimiz aşikar , futbola ilgimiz olduğu kadar futbolcuların ve teknik adamların da kazancıyla da ilgimiz çok haliyle.
Yıllardır tartıştık Fatih Terim'in aylık aldığı 120 bin TL'yi. Euro cinsinden yıllık kazancına bakacağımız vakit 12 x 120 bin tl = 1 milyon 440 bin TL.. Euro 2 tl desen , 720 bin euro alıyordu Fatih Terim Milli Takım başındayken. Gazetelere manşet olan kazancı 720 bin euro idi yani.
Ve Hiddink. Ortalarda lafı geçen ücret yıllık 8 milyon euro. Aylığa vuralım hadi. 16 milyon Tl yapıyor , aylık 1 milyon 330 bin TL.
Bu para bu dahi teknik adama ne diye veriliyor ? Bizi Avrupa Şampiyonasına götür orada ilk 8 , ilk 4 hadi olursa finale taşısın bizi diye. Fatih Terim ne yaptı peki ? Bunu başardı.
Hiddink'in aldığı para helali hoş olsun , hakettiği sürece. Hiddink A milli takımımız ile 4 resmi maça çıktı. Kazakistan maçını kazandık ( kendisine gerek yoktu zaten) , 10 kişi Belçika'yı yendik zar zor kendi sahamızda ve normal bir Almanya mağlubiyeti ardından gelen Azerbaycan mağlubiyeti. İrdelenmesi gereken şey burada çok kötü oyun ve yanlış kadro seçimi. Azerbaycan mağlubiyeti bu kadar kötü oyun ve yanlış oyuncu tercihlerinden sonra normal geliyor futbolseverlere. Her puanın 2012 için çok önemli olduğunu bile bile , millet olarak bunu en iyi bizim bilmemiz gerekirken yine ''yumurta kapıya dayanınca hallederiz'' düşüncesi ile saçmalıyoruz.
Hiddink Türkiye Süper Ligi'nde yedi maç seyretti sadece oyuncuları tanıma amaçlı. Yedi maçta oyuncu tanıma özelliği vardır diyelim geçelim. Çağrılan kadroyu tartışmadan direkt forma giyen oyuncuları tartışalım. Haftalardır sakat Sabri , ''hem de sol bek''. Haftalardır sakat Hakan Balta.. Haftalardır kendi takımında forma giyemeyen Tuncay , Hamit ve Semih.. Bursaspor'da çok az süre alan Sercan, onu da sol kanatta oynatmak nedir? Formsuzum diye bağıran, çağıran Nihat. Bu sayılanlar forma giyenler sadece. Aday kadroda daha ne isimler var. Ama Valencia'da oynayan Mehmet Topal yok ( sonradan sakatlandı). Şampiyon Bursaspor'un en önemli silahları Volkan Şen ve Ozan İpek yok.
Hiddink alsın parasını bir güzel ama haketsin. Gitsin Stoke City maçına Tuncay napıyor , kulubede oturuyor mu bir baksın.. Azerbaycan maçında alınamayan 1 puanın bile ne denli önemli olduğunu 2012'de anlayacağız.
İnşallah bu kez anlamayız. Çünkü bizim sorunumuz turnuvaya katılamamak. Bir katılsak ne yapabileceğimizi biliyoruz , dünya biliyor.
İlk dört maç oyun olarak da alınan sonuçlar olarak da fiyaskoydu. Umarım aldığı parayı hakeden bir performans sergiler Hiddink.
Türk Milleti olarak da futbola ilgimiz aşikar , futbola ilgimiz olduğu kadar futbolcuların ve teknik adamların da kazancıyla da ilgimiz çok haliyle.
Yıllardır tartıştık Fatih Terim'in aylık aldığı 120 bin TL'yi. Euro cinsinden yıllık kazancına bakacağımız vakit 12 x 120 bin tl = 1 milyon 440 bin TL.. Euro 2 tl desen , 720 bin euro alıyordu Fatih Terim Milli Takım başındayken. Gazetelere manşet olan kazancı 720 bin euro idi yani.
Ve Hiddink. Ortalarda lafı geçen ücret yıllık 8 milyon euro. Aylığa vuralım hadi. 16 milyon Tl yapıyor , aylık 1 milyon 330 bin TL.
Bu para bu dahi teknik adama ne diye veriliyor ? Bizi Avrupa Şampiyonasına götür orada ilk 8 , ilk 4 hadi olursa finale taşısın bizi diye. Fatih Terim ne yaptı peki ? Bunu başardı.
Hiddink'in aldığı para helali hoş olsun , hakettiği sürece. Hiddink A milli takımımız ile 4 resmi maça çıktı. Kazakistan maçını kazandık ( kendisine gerek yoktu zaten) , 10 kişi Belçika'yı yendik zar zor kendi sahamızda ve normal bir Almanya mağlubiyeti ardından gelen Azerbaycan mağlubiyeti. İrdelenmesi gereken şey burada çok kötü oyun ve yanlış kadro seçimi. Azerbaycan mağlubiyeti bu kadar kötü oyun ve yanlış oyuncu tercihlerinden sonra normal geliyor futbolseverlere. Her puanın 2012 için çok önemli olduğunu bile bile , millet olarak bunu en iyi bizim bilmemiz gerekirken yine ''yumurta kapıya dayanınca hallederiz'' düşüncesi ile saçmalıyoruz.
Hiddink Türkiye Süper Ligi'nde yedi maç seyretti sadece oyuncuları tanıma amaçlı. Yedi maçta oyuncu tanıma özelliği vardır diyelim geçelim. Çağrılan kadroyu tartışmadan direkt forma giyen oyuncuları tartışalım. Haftalardır sakat Sabri , ''hem de sol bek''. Haftalardır sakat Hakan Balta.. Haftalardır kendi takımında forma giyemeyen Tuncay , Hamit ve Semih.. Bursaspor'da çok az süre alan Sercan, onu da sol kanatta oynatmak nedir? Formsuzum diye bağıran, çağıran Nihat. Bu sayılanlar forma giyenler sadece. Aday kadroda daha ne isimler var. Ama Valencia'da oynayan Mehmet Topal yok ( sonradan sakatlandı). Şampiyon Bursaspor'un en önemli silahları Volkan Şen ve Ozan İpek yok.
Hiddink alsın parasını bir güzel ama haketsin. Gitsin Stoke City maçına Tuncay napıyor , kulubede oturuyor mu bir baksın.. Azerbaycan maçında alınamayan 1 puanın bile ne denli önemli olduğunu 2012'de anlayacağız.
İnşallah bu kez anlamayız. Çünkü bizim sorunumuz turnuvaya katılamamak. Bir katılsak ne yapabileceğimizi biliyoruz , dünya biliyor.
İlk dört maç oyun olarak da alınan sonuçlar olarak da fiyaskoydu. Umarım aldığı parayı hakeden bir performans sergiler Hiddink.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
























