25 Haziran 2012 Pazartesi

Beşiktaş ve Ali Sami Yen Sorunsalı

Galatasaray yine bir stad konusuyla gündemde. Yıllardır uğraşıp didinip diktiği Ali Sami Yen Spor Kompleksi TT Arena'yı (BUNDAN SONRA ALİ SAMİ YEN OLARAK ADLANDIRILACAKTIR) , bir başka takım ile paylaşması konusunda hükümetten baskı görmektedir.

Hükümet 14 Ocak'ın intikamını alırcasına, medyayı da istediği gibi yöneterek ''stad zaten devletin, biz istediğimiz takımı o stadda oynatırız'' mesajı veriyor. Malesef Galatasaray yönetiminde yer alan ''iş adamları'' iş adamlılılık kimliklerini düşünmekten olsa gerek bu duruma ses çıkarmıyor net şekilde ve tabir-i caizse midelerinden konuşuyorlar. Dik duruşu gösterebilen tek kişi Adnan Öztürk. Açık açık, ''Beşiktaş'ı ben istemiyorum, yönetim kurulu toplantısı olursa oyumu hayır olarak kullanacağım'' diyor. Evvela kendilerine teşekkür ederiz. 

Adnan Polat döneminin ikinci başkanı Prof. Mehmet Helvacı stad sözleşmesindeki ilgili maddeleri açıkladı. Rahmetli Özhan Canaydın biraz daha işini sessiz sedasız yapsa, iş halledilmeden orada burada yapacaklarını anlatmasa çok daha sağlam ve çok daha fazla getirisi olan bir anlaşma yapacaktık ama kısmet değilmiş.

Biz mevcut anlaşmaya göre Galatasaray'ın hakkından bahsedelim. Stad için yapılan anlaşmaya göre stad 49 yıllığına Galatasaray'ındır. Beşiktaş İnönü stadında , Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadında ne kadar hak sahibi ise Galatasaray da Ali Sami Yen Stadı için o kadar hak sahibidir. Bunları defalarca dile getirdik, artık bu stad işinden devletinde milyon eurolar kazandığını anlamayan insanlara anlatacak bir şeyimiz yok malesef.

Galatasaray taraftarı ve yönetimi (midesinden konuşsalar da) Beşiktaş'ı Arena'da istemiyor. Fenerbahçe resmen buyursunlar gelsinler Şükrü Saraçoğlu'nda oynasınlar diyor ama Beşiktaş inat eder gibi Arena da Arena diye tutturmuş durumda. İnat etmekten başka akla bir şey gelmiyor zira Fenerbahçe stadı ulaşım açısından çok daha rahat bir stad ve kapasiteleri hemen hemen Arena ile aynı. Beşiktaş'ın Arena'yı istemesi biraz da hükümetin yönlendirmesi sonucu oluşuyor gibi. Zira Hükümet tam anlamıyla stad konusunda da faşistlik yapıyor, intikamcı bir zihniyetle Galatasaray'ı baskı altına alıyor. 

Ünal Aysal rakip taraftarlarca dalga konusu edilmesine rağmen en sevdiğim çıkışı Mehmet Ali Birand'ın 'Başbakan Galatasaray taraftarına 14 Ocak'tan dolayı kırgın mı sizce?'' sorusuna ''20 milyon Galatasaray taraftarı Akp'ye oy vermiştir.'' diyerek 'başbakan Galatasaray taraftarına ve camiasına kırgın olamaz demiştir. Bir nevi karşısına alamaz demiştir. Bu stad konusunda o kadar baskı yememize rağmen yönetimden kimse ses çıkarmamıştır. Yönetim bile Galatasaray camiasının gücünden haberi yok açıkcası. Çıksınlar basın toplantısı yapsınlar ve biz anlaşmaya sadık kalarak hakkımızı kullanıyoruz ve Beşiktaş'ı Ali Sami Yen'e kabul etmiyoruz , bizim açımızdan bu stad konusu kapanmıştır desin. Türkiye'nin Avrupa'da men edilip edilmeyeceği belli olmadığı bir ortamda Galatasaray taraftarı 40 bin kombine aldı, yönetim de taraftara kulak asıversin artık.

Beşiktaş mali kriterler yüzünden Avrupa'ya alınmayan bir takım bu sene. Hangi para ile İnönü arazisine stad yapacaklar, ne kadara mal olacak ve kaç senede bitecek ? Resmi izinler bile alınmamışken , stad inşaatı ne zaman başlayacak ? Arena'da oynama istekleri yerine gelirse kaç sene oynayacaklar, kesin bir şey söyleyebiliyorlar mı? Eğer oynarlarsa Ali Sami Yen'de locası olanlar Beşiktaş maçlarında localarında bulunmak isterlerse bu sorun nasıl ortadan kalkacak ? Galatasaray Mecidiyeköy'deki araziden feragat edip devlete milyonlarca euro kazandırmasına rağmen ''Galatasaray'a stadı devlet yaptı'' söylemlerine maruz kalmıştır. Şimdi Beşiktaş'ın bu stadı nasıl yapacağının da takipçisiyiz. 


4 Mayıs 2012 Cuma

Şikenin sahaya yansıyamamış olması

Dünya'nın en çok ilgi gösterdiği, ülkemizin bir yaşam biçimi olan futbol malesef gün geçtikçe kan kaybediyor. Taraftarların kafasında soru işaretleri giderilmiş artık ünlem oluşmaya başlamış durumda.

3 Temmuz'dan bu yana bir karara varamayan, şike pisliğine bulaşmış takımları kurtarmak için çeşitli alicengiz oyunları düzenlenmiş durumda. Mehmet Ali Aydınlar 58'i değiştirmeye çalışmış başaramamış, istifa etmişti. Yerine gelen Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören darbe niteliğinde bir kararla kimseye sormadan etmeden 58. maddeyi değiştirmiştir. 

Şike mi yapıldı yoksa teşebbüs mü edildi tartışmaları bile büyük bir mantık hatasıyken 58. maddeyi değiştirirek herkesi futboldan soğuttular. Madem herkes temiz, niye 58. maddeyi değiştiriyorsunuz? 

O kadar çirkin şeyler yapılıyor ki, para için futbolun kirlileşmesi meşru kılınıyor. Peki taraftarı bu oyundan soğutursanız o paralar nereden gelecek? 

Demirören'in TFF başkanlığına getiriliş amacı belli. Gerekirse ülke futbolu tüm anlamıyla yerin dibine girsin ama rantçılara zarar gelmesin, küme düşme cezası bir şekilde bertaraf edilsin. 

Şike sahaya yansıdı mı yansımadı mı diye akla mantığa uymayan bir şey tartışılıyor. Şikenin sahaya yansıması için ayarlanmış futbolcunun kendi kalesine gol mu atması gerekiyor, bilerek kırmızı kart mı yemesi gerekiyor. Bunu ''şike sahaya yansımadı'' diyenler bile bilmiyor. 

58. maddenin değiştirilmesine önce karşıyız diyen, daha sonra değiştirilmeli diyen Nihat Özdemir ve Fb yönetiminin şimdi ölü taklidi yapmaktalar. Namusumuz denilen Cas davasının neden geri çekildiğini açıkladığını sanan ama açıklayamayan Fb yönetimi spor camiasında da saygınlığını tamamen yitirmiştir. 

Eğer şike sahaya yansımamışsa neden toplamda 22 maç bu teşebbüse devam ediliyor? 1 kere denersin, 2 kere denersin, 3 kere denersin. Bu kadar üst üste teşebbüs etmek de neyin nesidir? Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçının ilk yarısı 2-2 iken devre arasındaki konuşmalarda ''Rahat izle, rahat ol. Ayarladım, kazanacağız'' vari konuşmalar oluyor. Maçı 4-2 Fenerbahçe kazanıyor. Ama sonra şike sahaya yansımamıştır deniyor. Tartışılan şeye bir kere daha dikkat çekiyorum. Şike var ama sahaya yansımış mı yansımamış mı. 

Teşebbüsün bile küme düşme cezası verilmesi gerekiyorken neden 58. madde bir suç işlendikten sonra değişiyor, bunu gelecek nesillere nasıl anlatacaksınız? Fenerbahçeliler hiç mi bundan 10 sene sonrasını düşünmüyor? Temiziz diyorsanız neden 58. maddenin değişmesine karşı çıkmıyorsunuz? 

Avrupa'ya alınmıyorsun, dava açıp vazgeçiyorsun. 58. madde değişiyor ses çıkarmıyorsun. Google'a tapeler yazınca çıkan konuşmalar neyin ne olduğunu gösteriyor. 

Fenerbahçe yönetimi de, Tff yönetimi de her şeyi bu kadar net belli etmiştir. Geçen sene oynanan lig şaibeli bir ligdir. Basiretsiz Tff bu şaibeyi yapanlara ceza verecek kapasitede değildir. Umarım Uefa ve Fifa gerekli cezai yaptırımları uygular. 

23 Nisan 2012 Pazartesi

Büyük Avrupa Yürüyüşümüz

Tüm Galatasaray taraftarının önceliğidir Avrupa. Her sene Avrupa'ya gidilmeli, orada mücadele edilmeli ve yer edinmelidir Galatasaray. Amacı Türk olmayan takımları yenmek olan Galatasaray'ın her bireyindeki düşünce budur. Ulusal başarıların günü mutlu kıldığı, Avrupa'daki bir başarının ise seneler geçse de insanı gururlandığı bir gerçek. Türkiye'de en fazla 2-3 senede bir Galatasaray zaten şampiyon olacaktır. Asıl amaç her sene Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmek, orada bir üst turu, çeyrek-yarı finalleri sıradanlaştırmak olmalı.

Yönetimin, teknik heyetin ve taraftarın hedefi Avrupa. Bu sene kazanılacak şampiyonluk bizim için 18. şampiyonluktan ziyade Şampiyonlar Ligi biletini almak anlamına gelmekte. Şu durumda ikinci olsak bile direkt Şampiyonlar Ligi'ne gideceğimizi düşünenlerdenim, zira Uefa şike pisliğine bulaşmış ve cezasını çekmemiş takımları organizasyona almamaktadır, geçen sene olduğu gibi.

Çıktığımız bu büyük Avrupa Kupasında var olma yolunda takımı sıfırdan var ettik. Gelenler-gidenler, yönetim değişti, teknik ekip değişti. Hedefe giden yolun daha çok başındayız ama şu takım bile mücadelesi ile, oynadığı pozitif oyun ile bizi gururlandırmaya başlamıştır. Bu sene mağlup olduğumuz 4 maç var. 3'ü normal sezonda, biri play off denen zımbırtıda. Bu 4 maçta da beraberliğe razı olsak mağlup olmazdık. Takımın kimyasını oturtmaya çalıştığımız şu sezonda ''kazanmak için oynamak'' felsefesini oturtmak çok önemli. Giden futbolcular olur, gelenler olur ama takımın felsefesi çok çok önemli. Rakiplerden ziyade kendi takım oyuncularımızın ''kazanmak için mücadele etmek'' anlayışı çok önemli.

Dün beraberliğe razı olsa Galatasaray maçı istese 0-0'a da bağlardı, 1-1'e de bağlardı. 5 puan farkla da büyük ihtimal şampiyon olurduk. Kısa vadede belki kazanmış olurduk ama kenarda duran teknik ekip sadece ve sadece kazanmak için oynayan bir takım yaratmaya çalıştığını bir kere daha gösterdi. Top çizgiyi geçer - geçmez, bu çok önemli değil şu aşamada. Tabiki geçse güzel olur, tabiki kazansak güzel olur ama futbol anlayışı kazanmaktan çok daha önemli. Böyle üst üste şampiyonluklar, böyle Avrupa'da kupa geldi ve gelecek.

Maç 0-0 ve 1-1 iken zaman geçirmeye çalışan rakip kalecisine sinirleniyorsak beraberlik bile bizim işimize yarıyorken, iyi yoldayız demektir. Top 1 gün istemez, 2 gün istemez ondan sonra istese de istemese de o çizgiyi geçecek.

İki hafta önce 9 puan ilerde iken ve sadece bir kere yenilmemize rağmen farkın ikiye düştüğü bir lig oynuyoruz. Delillerle şike yaptığı belli olan takımların bir puanı bile silinmezken biz ikinci olan takıma 9 puan fark atmışken dört puanımız buharlaşıyor fark beşe düşüyordu. Bu olayı artık kamuoyuna bırakıyoruz. Biz bundan sonra da çıkıp topa hükmedip oynumuzu oynayacağız.

Dünkü koregrafi belki de bir işaretti ve ilahi adalet yine tecelli edecek. Kupamızı suyun karşı tarafındaki stadda kaldıracağız.

O kupa bizi Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılmamızı sağlayacak kupa olacak ve eski günlerini tekrar yaşamamız için ilk adımı atmış olacağız. Yönetime, teknik heyete, kendimize güveniyoruz. Belki de güvenmediğimiz tek şey, rantçı TFF ! O konuda da Uefa'ya güveniyoruz.

Büyük Avrupa yürüyüşümüzde Allah utandırmasın, bu ülkeye yine çok büyük mutluluklar yaşatacağız. İlk senesinde böyle bir mücadele gösteren bu takım, 2-3 yıl içinde çok iyi yerlerde olacak.

19 Nisan 2012 Perşembe

PFDK disiplini nasıl sağlayacak ?

Süper Final haftasında ülke futbolumuz zaten gergin bir dönem geçirirken iyice gerilmeye başlamıştı. Daha ilk maçlar sonunda Emre Belözoğlu ırkçı söylemlerde bulunmuş, Beşiktaş taraftarı 90 dakika küfür etmiş ve malesef sahaya taraftar girmişti.

Her iki durum da Pfdk'ya sevkedilmişti. Irkçı söylemlerden dolayı ülkemizde ilk defa bir oyuncu Pfdk'ya sevkedildi. Madde gereği 4 ile 8 maç arası ceza verilmesi gerekiyordu ama Emre Belözoğlu ''hakaretten'' dolayı sevkedilmiş sayıldı ve 2 maç ceza aldı. Bundan sonraki süreçte Fenerbahçe'nin Tahkim'e itirazda bulunmasını izleyeceğiz sanırım.

Emre Belözoğlu maç günü yaptığı hatayı kabul etmiş ve özür dilemişti. Sosyal medyada dönen videolarda da Emre'nin malesef ırkçı söylemlerde bulunduğu belli oluyordu. Sonraki gün daha önce de davalık olduğu Yobo ile birlikte basın toplantısı düzenledi ve iddiaları bu kez reddetti.

Dudak okuma işini profosyonel olarak yapmayan insanların bile '' fucking nigger'' dendiğini göz önüne aldığımızda sene başından beri malesef uygulanmayan maddelerin bir kere daha uygulanmadığına şahit olmuş olduk. Bu insanlık suçunu ülkemizde yayılmadan önlemek için Pfdk önemli bir fırsat yakalamıştı. 2 maç ceza vermek malesef önümüzdeki günlerde çok daha büyük sorunlar yaratacaktır.

Emre Belözoğlu Galatasaray ve Karabükspor kupa maçında oynayamayacak. Beşiktaş maçında sahadaki yerini alabilecek.

Beşiktaş için verilen iki maç cezaya ise söylenebilecek tek kelime yok. Bu sene birçok kez taraftarı yüzünden seyircisiz oynama cezası alan Beşiktaş yine taraftarı yüzünden ceza aldı. Üstelik maç boyunca küfürlü tezahüratlara devam eden taraftarlar yüzünden zaten iki maç ceza verilmesi gerekiyorken sahaya taraftarın girmesi, futbolcuları tehdit altında bırakması cezasız bırakılmıştır.

Ne diyelim, ülkenin en sevdiği oyun olan futbol gün geçtikçe kan kaybediyor. TFF neye göre, hangi maddelere göre futbolu yönetiyor sanırım kamuoyu bunu merak ediyordur.

PFDK ( Profosyonel Futbol Disiplin Kurulu) sezon başından beri akıl almaz kararlar veriyor. Alex'in cezasını indirdikten sonra Elmander'in cezasını zoraki indirmek durumunda kalmış, bir çok kez kendisiyle çelişen kararlara imza atmış ve tutarlı olamamıştır.

Bilerek sarık kart görüp Ankaragücü maçından önce sarı kartlarını temizleyen Alex'e ceza verememiş, 38. maddeyi uygulayamamıştır. Bu maddenin saçma olup olmadığını tartışılabilir ama böyle bir madde varsa maddeyi uygulayamamanın tartışılacak bir tarafı yok.

PFDK böyle keyfi, tutarsız kararlara imza atarsa futboldaki disiplini nasıl sağlayacak? Bir daha bir futbolcuya -inşallah olmaz- nasıl ırkçı söylemlerde bulunduğu için 4 ile 8 maç arasında ceza verebilecek? Daha nasıl bir kanıt olması gerekmektedir?  90 dakika küfür eden, sahaya atlayıp rakibi tehdit edenler olursa nasıl 2 maçtan fazla ceza verebileceksin? Ya da daha önce küfürden ceza aldığı için tekrar küfür edildiğinden dolayı 2 maç ceza verebilecek misin? Taraftarların sahaya atlamasının hiçbir cezai yaptırımı yok mu bu ülkede?

Ligimizi yakından takip eden sadece Türk milleti var allahtan. Böyle devam edilirse bir arpa payı yol almayı bırakın , sürekli geriye doğru gideceğiz ve tribündeki insanlar yavaş yavaş kendilerini çekmeye başlayacak.

Şu sezonun bir an önce bitmesini diliyor ve şimdilerde futbolumuzu yönetenlerin o pis ellerini güzelim oynumuzdan çekmelerini diliyorum.

10 Nisan 2012 Salı

Şike sahaya yansımadı derken? Teşebbüs?

Türkiye'deki şike operasyonu 9. ayında. Klasörlerce deliller incelendi, savunmalar yapıldı. Kimi sanıklar 6222 sayılı sporda şiddeti önleme yasasının değişikliğiyle tahliye oldu, kimi sanıklar hala Metris'te. 6222 sayılı kanunu hazırlayanların başında gelen Şekip Mosturoğlu'nun bu yasanın değişmesiyle içeriden çıkabilmesi de büyük bir ironi.

Belgeler incelendi, Etik Kurulu bazı maçlarda şike yapıldığına kanaat getirdi ama dönemin Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar kararın hızlı alındığını, eksiklik olabileceğini düşünerek herhangi bir cezai yaptırım uygulamadı. Daha sonrası malumunuz, değiştirilmeye çalışılan bir 58. madde. İstenilen gibi olmadı ve genel kurul dik bir duruş sergiledi. Daha sonra Mehmet Ali Aydınlar'ın ''Ben Fenerbahçe'yi düşüren başkan olmak istemiyorum'' diyerek istifa etmesi.

Mehmet Ali Aydınlar'ın yerine seçilen Beşiktaş Başkanı Demirören'in şikeye bakış açısı malumunuz. ''Gerekirse 5 yıl takımlarımızı Avrupa'ya yollamayız.'' düşüncesiyle başkan adayı oldu, Galatasaray ve Bursaspor haricindeki tüm takımların desteğiyle başkan oldu. Göreve gelir gelmez Uefa ile bir toplantı yapıldı ve medyaya yansıyan haberlere göre Platini tarafından kapı gösterilip Türkiye'ye yollandı.

Uefa toplantısı ne tesadüf ki ülkemizde yapıldı ve 59 delege, yüzlerce kamera karşısında Platini ve Uefa genel sekreteri Infantino malesef ülkemizde ülkemize şike dersi verdi. Büyük bir utançla -en azından temiz futbol yanlıları- izledik.

Aylar önce Playoff'tan önce karar verilecek dendi. Puan silinecek dendi, küme düşürülecek dendi. Ama görünen o ki hiçbir cezai yaptırım uygulanmayacak. Medya da zaten göreve başlamış, ''şike sahaya yansımadı'' gibi saçma bir fikre sığınıp olayı geçiştirmeye çalışacaklar. Şike sahaya yansımadı ne demek önce bunu sorgulamak gerekir ama böyle bir tabiri hiç bilmediğimiz için söyleyecek pek fazla bir şey yok.

Şike sahaya yansımadı diye olayı geçiştirmeye çalışanlara şunu söylemek isterim. İlgili yasa gereğince, şike yapan, teşvik primi veren, bunların herhangi birisi için girişimde bulunan yani teşebbüs eden kişiler ''şike yapmakla'' aynı suçu işlemiş sayılır. Şike sahaya yansımadı demek, dışarda bazı girişimler olmuş ama şike yapılamamıştır anlamına gelir ki bu davranış da yasamızca (uygulanır- uygulanmaz bilemem) şikedir.

Soruşturma sırasındaki tapelere artık kolayca bir şekilde ulaşabiliyoruz ve kimlerin neler yaptığını bilebiliyoruz. Şimdi ''Fenerbahçe hiçbir şekilde teşebbüste dahi bulunmamıştır.'' diyen Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir ve onun gibilere sormak istediğim bir soru var. Belki yüzlerce soru sorabiliriz, o kadar çok delil var ki. Soruyu sormadan önce belirtmek isterim ki ''tarlalar sürüldü ibaresi her hafta Eyüp'te kestiğimiz kurban için söylenmiş bir söz'' savunmasını Aziz Yıldırım ne akla hizmet yapmıştır akıl alır gibi değil.

Herneyse, hiç teşebbüste dahi bulunmamış sevgili Fenerbahçeli yöneticiler;


Burada görüldüğü üzere kulüple ilgili bir inşaat söz konusu değilse ve İstanbul'da herhangi bir işçi sorunu yoksa bir şeyler için yelteniliyor. Şike olayında Aziz Yıldırım'dan sonraki en yetkili isim İlhan Ekşioğlu Ali Kıratlı'dan iki işçi istiyor. Bursa'dan istiyor. Almak için mi (almak transfer etmek anlamında) yoksa öbür konu için mi diye soru soruyor, öbür konu artık malumunuz. Ekürisi de Volkan Şen olsa gerek. Neyse günahını almayalım çocuğun.. Bu konuşma bitiyor ve ardından Ali Kıratlı hemen Sercan Yıldırım'ı arıyor. Ama Sercan idmanda olduğu için duymuyor ve dolayısıyla açmıyor. Buyrun ;

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Sercan telefon açıyor Ali Kıratlı'ya. Ne teklif edildi, ne yapıldı edildi bilmiyoruz tabi, çünkü telefonda konuşulmuyor İstanbul'a davet ediliyor Sercan. 




Şimdi sorum şu. ''Bursa'daki taş ocağı'' ibaresi neden kullanılıyor Bursaspor için? Hadi orası gerçekten bir taş ocağı diyelim. İstanbul'da işçi kalmadı size işçi lazım Bursa'dan. Neden İlhan Ekşioğlu eve gizlice gelmelerini istiyor işçilerin?   Hadi onu da geçtim, konuşulanlar gerçek işçi ise telefonu kapatıp hemen Bursasporlu Sercan'ı araması, daha sonra İlhan Ekşioğlu'nu tekrar arayıp ''açmadı abi'' demesi de mi tesadüf?

Şimdi buradaki ''öbür konu'' nedir? Yani burada şikeye teşebbüs var mıdır yok mudur? 

Bu ve bunun gibi 100'lerce soru sorulabilir. Etik Kurulu Culio olayındaki hızının 10'da 1'ini şu olayda gösterseydi keşke. Neyse bakalım, bekliyoruz Etik Kurulunun sonuçlarını.

Bu sorular hakimin işi, ben aslında başka bir şey söylemek istiyorum. Sercan İstanbul'a davet edildiğindeki konuşmaları anlatsın ve defolsun gitsin Galatasaray'dan.

29 Mart 2012 Perşembe

Futbolumuz Nereye Gidiyor?

İstanbul'da yapılan Uefa Kongresinde Uefa Başkanı Platini ve Uefa Genel Sekreteri İnfantino açık açık şike veya teşvik suçunu işleyenlerin bir an önce cezalandırılmasını, eğer TFF cezalandırmazsa Uefa'nın üzerine düşeni yapacağını deklare etti. Belli ki artık yumurta kapıya dayandı, TFF'nin olayı cezasız şekilde kapatmaya çalışma girişimleri sonuçsuz kaldı. Demirören'in Platini'yi ziyaretinde konuyu açıp lafı ''ceza vermek istemiyoruz'' temalı konuşmasından sonra Plati'nin kapıyı göstermesi zaten Uefa'nın duruşunu gösteriyordu açıkca.

Sokaktaki vatandaş bile artık tapeleri okuduğunda, savunmalara baktığında şike ve teşviklerin, girişimlerin olduğunu açıkca görüyor. İşin garip tarafı artık TFF'nin davranışlarının yanı sıra söylemleri ile şikenin yapıldığını ama ceza vermek istemedikleri söylüyor açıkca.

Bir ülke düşünün, hukuk sistemiyle yönetilen ama kanunda yer alan maddelerin uygulanmadı. Rant için bazı kulüplere uygulanıyor, bazı kulüplere uygulanmıyor.

''şike ve teşvik suçunu işleyen 8 takım düşerse büyük bir maddi kayba uğrarız, ortada lig diye bir şey kalmaz'' düşüncesinin arkasına sığınıp ceza vermek istenmemesi asıl bu ülkede futbolu bitirecektir. Uefa'nın vereceği cezayı bile sineye çekip ''Avrupa'ya 5 sene gitmeyiz, ne olacak sanki'' düşüncesi TFF başkanı Demirören tarafından dillendirip kamuoyunun alıştırılmasına çalışılıyor. Evet, zeka düzeyi alt sınırda olan, oldu bittiye getirilip Beşiktaş başkanlığından TFF başkanlığına geçen Demirören'in ülke futbolunu geriye götüreceği aşikardı. Bu olaya yargılanan tüm kulüplerin bile ses çıkarması gerekirken, şikeye karışmış tüm kulüplerin taraftarı da bu düşünceye yönlendiriliyor. Nasıl bir mantık ürünüdür, ''Ceza vermeyelim, Uefa'nın vereceği Avrupa'ya gitmeme cezasını çekelim hep beraber'' düşüncesi. Vizyonunuz da, misyonunuz da batsın.

Hergün rezil olmaktansa, 1 sene küme düşün sonra tekrar çıkın Süper Lige. Hem cezanızı çekerek temizlenin, hem ülke bu kaostan kurtulsun. Kendi çıkarınız için koskoca ülke futbolunu uçurumdan aşağı atıyorsunuz. Bundan 10 sene sonra da 50 sene sonra da bu rezillikle yaşarsınız Avrupa'ya gitmemeyi kabul ederseniz.

Ülke futbolumuz tez zamanda umarım şikeci kulüplerden, şikeye çanak tutan şikeci kulübün başkanı Demirören'den de, şikeci tüm yöneticilerden de kurtulur.

TFF'nin ceza vermediğini ve 5 sene süreyle Avrupa Kupalarına katılmadığımızı bir düşünün. Bırakın o 5 seneyi yaşamayı, sadece bir düşünün. Böyle bir rezillik olamaz.

Neden bu şikeci kulüpler cezasını çekip bir alt lige düşmüyor da, bütün kulüplerin 5 sene boyunca Avrupa'ya alınmaması uygun görülüyor anlamak mümkün değil.

Başta Galatasaray'ın, sonra Bursaspor'un dik duruşlarına her zamankinden çok daha ihtiyacımız var. Bu kez kendileri için değil ülke futbolu için bu duruşu sert bir şekilde göstermeliler, taraftarlarıyla birlikte büyük organizasyonlar düzenleyip tepki göstermeliler.

14 Mart 2012 Çarşamba

Yaşasın : Derbi var

Geldi yine bir Fenerbahçe - Galatasaray maçı.. Derbi maçının başlama saatine yaklaştıkça zamanın adeta durduğu bir dönem daha geçiriyoruz. Kafalarda maçlar oynanıyor, erken gol bulma olasılıkları yapılıyor, atmosfer gözlerde canlandırılıyor.

Her şeyden önce bir futbol bayramı yaşayacağız. 90 dakikanın sonucunda sevineceğiz veya üzüleceğiz ama Gençlerbirliği maçından itibaren tam 7 gün içerisinde bu heyecanı yaşamak bambaşka.

Galatasaray'ın 9 puan farkla Kadıköy'e gitmesi play off açısından pek bir şey ifade etmiyor açıkcası. Eğer Galatasaray 3 puanı rakibine verirse fark 6 oluyor ve puanların play off'ta yarıya bölüneceği düşünülürse avantajın çok küçük bir dilimi kalıyor. Fenerbahçe de bu hesapları yapıyordur muhtemelen. Onlar için kazanmak her şeyden çok daha önemli.

Yıllardır baskıyla çıkan Galatasaray'da kafalar rahat. Kaybedeceğimiz sadece üç puan. Rakibin kaybedeceklerini şöyle bir sıralarsak ;

1- 11 senedir evinde Galatasaray'a yenilmeme serisi sora erecek. Bu Fenerbahçe için belki de şampiyonluktan daha önemli.
2- Fark 12'ye çıkacak ve iyice demorolize olacak Fenerbahçe daha sonraki maçlarda da puan kaybı yaşayacaktır şampiyonluk umutlarını play off'a taşıyamayabilir.
3- Fenerbahçe'nin kendi evinde iki senedir yenilmeme serisi var. Olası bir Galatasaray mağlubiyeti ile bu seri de sona erecek.
4- Taraftarın aylardır beklediği bir maç bu. Bu açıdan da büyük baskı altındalar. Olası bir mağlubiyet taraftarın tekrardan Samandırayı basıp ''are you big player'' demesini sağlayabilir bazı futbolculara.

Galatasaray taraftarı rahat. Takımına , hocasına güveniyor. Bu sene şanssızlık olmayacağına inanıyor. Bizlerin tek isteği şansın bizden yana olmasa da rakipten de yana olmaması. Gerçekten bir kere de olsa iyi olan kazansın Kadıköy'de.

Fenerbahçe ilk 10-15 dakika büyük bir baskı kuracaktır ve bu baskıdan sonra kontrolü Galatasaray ele geçirecektir. Necati'nin derbi tecrübesi, Elmander'in inanılmaz formu Melo - Selçuk uyumu Galatasaray'ın en güvendiği olgular derbide. Fenerbahçe'ye karşı eksik oldukları konu sol kanat. Fenerbahçe'de Stoch çok formda. Galatasaray'da Emre'nin mi Riera'nın mı oynayacağı bir muamma. Galatasaray'ın sağ bekinde Eboue gibi Avrupa'nın önde gelen sağ beklerinden biri olması büyük şans Stoch'a karşı.

Fenerbahçe'nin her zaman önde olduğu duran toplar konusunda taraftar artık eşitlendi diyebiliriz Selçuk sayesinde.

Mükemmel bir karşılaşma bizi bekliyor.

Maçın hakemi Bülent Yıldırım.. Trabzon'u play off''ta tutan Kuddusi gibi kafasında tilkiler oluşmadan maçını yönetir umarım. Play off heyecanı düşünülerek yapılabilecek hatalar malesef kafamızın bi köşesinde.. O stadda bu gözler Hüseyin Göçek'i , Ali Aydın'ı, Bünyamin Gezer'i gördü...

Bir çift laf da deplasman yasağına tabiki. Böyle zorbalık, böyle kısıtlama olamaz. Güvenliği sağlayamama acizliği böyle bir yasağı getirmemeli. Dünya'nın hangi bölgesinde böyle bir yasak var bilmiyorum. Umarım en kısa zamanda bu saçma yasak ortadan kalkar.