23 Nisan 2012 Pazartesi

Büyük Avrupa Yürüyüşümüz

Tüm Galatasaray taraftarının önceliğidir Avrupa. Her sene Avrupa'ya gidilmeli, orada mücadele edilmeli ve yer edinmelidir Galatasaray. Amacı Türk olmayan takımları yenmek olan Galatasaray'ın her bireyindeki düşünce budur. Ulusal başarıların günü mutlu kıldığı, Avrupa'daki bir başarının ise seneler geçse de insanı gururlandığı bir gerçek. Türkiye'de en fazla 2-3 senede bir Galatasaray zaten şampiyon olacaktır. Asıl amaç her sene Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmek, orada bir üst turu, çeyrek-yarı finalleri sıradanlaştırmak olmalı.

Yönetimin, teknik heyetin ve taraftarın hedefi Avrupa. Bu sene kazanılacak şampiyonluk bizim için 18. şampiyonluktan ziyade Şampiyonlar Ligi biletini almak anlamına gelmekte. Şu durumda ikinci olsak bile direkt Şampiyonlar Ligi'ne gideceğimizi düşünenlerdenim, zira Uefa şike pisliğine bulaşmış ve cezasını çekmemiş takımları organizasyona almamaktadır, geçen sene olduğu gibi.

Çıktığımız bu büyük Avrupa Kupasında var olma yolunda takımı sıfırdan var ettik. Gelenler-gidenler, yönetim değişti, teknik ekip değişti. Hedefe giden yolun daha çok başındayız ama şu takım bile mücadelesi ile, oynadığı pozitif oyun ile bizi gururlandırmaya başlamıştır. Bu sene mağlup olduğumuz 4 maç var. 3'ü normal sezonda, biri play off denen zımbırtıda. Bu 4 maçta da beraberliğe razı olsak mağlup olmazdık. Takımın kimyasını oturtmaya çalıştığımız şu sezonda ''kazanmak için oynamak'' felsefesini oturtmak çok önemli. Giden futbolcular olur, gelenler olur ama takımın felsefesi çok çok önemli. Rakiplerden ziyade kendi takım oyuncularımızın ''kazanmak için mücadele etmek'' anlayışı çok önemli.

Dün beraberliğe razı olsa Galatasaray maçı istese 0-0'a da bağlardı, 1-1'e de bağlardı. 5 puan farkla da büyük ihtimal şampiyon olurduk. Kısa vadede belki kazanmış olurduk ama kenarda duran teknik ekip sadece ve sadece kazanmak için oynayan bir takım yaratmaya çalıştığını bir kere daha gösterdi. Top çizgiyi geçer - geçmez, bu çok önemli değil şu aşamada. Tabiki geçse güzel olur, tabiki kazansak güzel olur ama futbol anlayışı kazanmaktan çok daha önemli. Böyle üst üste şampiyonluklar, böyle Avrupa'da kupa geldi ve gelecek.

Maç 0-0 ve 1-1 iken zaman geçirmeye çalışan rakip kalecisine sinirleniyorsak beraberlik bile bizim işimize yarıyorken, iyi yoldayız demektir. Top 1 gün istemez, 2 gün istemez ondan sonra istese de istemese de o çizgiyi geçecek.

İki hafta önce 9 puan ilerde iken ve sadece bir kere yenilmemize rağmen farkın ikiye düştüğü bir lig oynuyoruz. Delillerle şike yaptığı belli olan takımların bir puanı bile silinmezken biz ikinci olan takıma 9 puan fark atmışken dört puanımız buharlaşıyor fark beşe düşüyordu. Bu olayı artık kamuoyuna bırakıyoruz. Biz bundan sonra da çıkıp topa hükmedip oynumuzu oynayacağız.

Dünkü koregrafi belki de bir işaretti ve ilahi adalet yine tecelli edecek. Kupamızı suyun karşı tarafındaki stadda kaldıracağız.

O kupa bizi Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılmamızı sağlayacak kupa olacak ve eski günlerini tekrar yaşamamız için ilk adımı atmış olacağız. Yönetime, teknik heyete, kendimize güveniyoruz. Belki de güvenmediğimiz tek şey, rantçı TFF ! O konuda da Uefa'ya güveniyoruz.

Büyük Avrupa yürüyüşümüzde Allah utandırmasın, bu ülkeye yine çok büyük mutluluklar yaşatacağız. İlk senesinde böyle bir mücadele gösteren bu takım, 2-3 yıl içinde çok iyi yerlerde olacak.

19 Nisan 2012 Perşembe

PFDK disiplini nasıl sağlayacak ?

Süper Final haftasında ülke futbolumuz zaten gergin bir dönem geçirirken iyice gerilmeye başlamıştı. Daha ilk maçlar sonunda Emre Belözoğlu ırkçı söylemlerde bulunmuş, Beşiktaş taraftarı 90 dakika küfür etmiş ve malesef sahaya taraftar girmişti.

Her iki durum da Pfdk'ya sevkedilmişti. Irkçı söylemlerden dolayı ülkemizde ilk defa bir oyuncu Pfdk'ya sevkedildi. Madde gereği 4 ile 8 maç arası ceza verilmesi gerekiyordu ama Emre Belözoğlu ''hakaretten'' dolayı sevkedilmiş sayıldı ve 2 maç ceza aldı. Bundan sonraki süreçte Fenerbahçe'nin Tahkim'e itirazda bulunmasını izleyeceğiz sanırım.

Emre Belözoğlu maç günü yaptığı hatayı kabul etmiş ve özür dilemişti. Sosyal medyada dönen videolarda da Emre'nin malesef ırkçı söylemlerde bulunduğu belli oluyordu. Sonraki gün daha önce de davalık olduğu Yobo ile birlikte basın toplantısı düzenledi ve iddiaları bu kez reddetti.

Dudak okuma işini profosyonel olarak yapmayan insanların bile '' fucking nigger'' dendiğini göz önüne aldığımızda sene başından beri malesef uygulanmayan maddelerin bir kere daha uygulanmadığına şahit olmuş olduk. Bu insanlık suçunu ülkemizde yayılmadan önlemek için Pfdk önemli bir fırsat yakalamıştı. 2 maç ceza vermek malesef önümüzdeki günlerde çok daha büyük sorunlar yaratacaktır.

Emre Belözoğlu Galatasaray ve Karabükspor kupa maçında oynayamayacak. Beşiktaş maçında sahadaki yerini alabilecek.

Beşiktaş için verilen iki maç cezaya ise söylenebilecek tek kelime yok. Bu sene birçok kez taraftarı yüzünden seyircisiz oynama cezası alan Beşiktaş yine taraftarı yüzünden ceza aldı. Üstelik maç boyunca küfürlü tezahüratlara devam eden taraftarlar yüzünden zaten iki maç ceza verilmesi gerekiyorken sahaya taraftarın girmesi, futbolcuları tehdit altında bırakması cezasız bırakılmıştır.

Ne diyelim, ülkenin en sevdiği oyun olan futbol gün geçtikçe kan kaybediyor. TFF neye göre, hangi maddelere göre futbolu yönetiyor sanırım kamuoyu bunu merak ediyordur.

PFDK ( Profosyonel Futbol Disiplin Kurulu) sezon başından beri akıl almaz kararlar veriyor. Alex'in cezasını indirdikten sonra Elmander'in cezasını zoraki indirmek durumunda kalmış, bir çok kez kendisiyle çelişen kararlara imza atmış ve tutarlı olamamıştır.

Bilerek sarık kart görüp Ankaragücü maçından önce sarı kartlarını temizleyen Alex'e ceza verememiş, 38. maddeyi uygulayamamıştır. Bu maddenin saçma olup olmadığını tartışılabilir ama böyle bir madde varsa maddeyi uygulayamamanın tartışılacak bir tarafı yok.

PFDK böyle keyfi, tutarsız kararlara imza atarsa futboldaki disiplini nasıl sağlayacak? Bir daha bir futbolcuya -inşallah olmaz- nasıl ırkçı söylemlerde bulunduğu için 4 ile 8 maç arasında ceza verebilecek? Daha nasıl bir kanıt olması gerekmektedir?  90 dakika küfür eden, sahaya atlayıp rakibi tehdit edenler olursa nasıl 2 maçtan fazla ceza verebileceksin? Ya da daha önce küfürden ceza aldığı için tekrar küfür edildiğinden dolayı 2 maç ceza verebilecek misin? Taraftarların sahaya atlamasının hiçbir cezai yaptırımı yok mu bu ülkede?

Ligimizi yakından takip eden sadece Türk milleti var allahtan. Böyle devam edilirse bir arpa payı yol almayı bırakın , sürekli geriye doğru gideceğiz ve tribündeki insanlar yavaş yavaş kendilerini çekmeye başlayacak.

Şu sezonun bir an önce bitmesini diliyor ve şimdilerde futbolumuzu yönetenlerin o pis ellerini güzelim oynumuzdan çekmelerini diliyorum.

10 Nisan 2012 Salı

Şike sahaya yansımadı derken? Teşebbüs?

Türkiye'deki şike operasyonu 9. ayında. Klasörlerce deliller incelendi, savunmalar yapıldı. Kimi sanıklar 6222 sayılı sporda şiddeti önleme yasasının değişikliğiyle tahliye oldu, kimi sanıklar hala Metris'te. 6222 sayılı kanunu hazırlayanların başında gelen Şekip Mosturoğlu'nun bu yasanın değişmesiyle içeriden çıkabilmesi de büyük bir ironi.

Belgeler incelendi, Etik Kurulu bazı maçlarda şike yapıldığına kanaat getirdi ama dönemin Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar kararın hızlı alındığını, eksiklik olabileceğini düşünerek herhangi bir cezai yaptırım uygulamadı. Daha sonrası malumunuz, değiştirilmeye çalışılan bir 58. madde. İstenilen gibi olmadı ve genel kurul dik bir duruş sergiledi. Daha sonra Mehmet Ali Aydınlar'ın ''Ben Fenerbahçe'yi düşüren başkan olmak istemiyorum'' diyerek istifa etmesi.

Mehmet Ali Aydınlar'ın yerine seçilen Beşiktaş Başkanı Demirören'in şikeye bakış açısı malumunuz. ''Gerekirse 5 yıl takımlarımızı Avrupa'ya yollamayız.'' düşüncesiyle başkan adayı oldu, Galatasaray ve Bursaspor haricindeki tüm takımların desteğiyle başkan oldu. Göreve gelir gelmez Uefa ile bir toplantı yapıldı ve medyaya yansıyan haberlere göre Platini tarafından kapı gösterilip Türkiye'ye yollandı.

Uefa toplantısı ne tesadüf ki ülkemizde yapıldı ve 59 delege, yüzlerce kamera karşısında Platini ve Uefa genel sekreteri Infantino malesef ülkemizde ülkemize şike dersi verdi. Büyük bir utançla -en azından temiz futbol yanlıları- izledik.

Aylar önce Playoff'tan önce karar verilecek dendi. Puan silinecek dendi, küme düşürülecek dendi. Ama görünen o ki hiçbir cezai yaptırım uygulanmayacak. Medya da zaten göreve başlamış, ''şike sahaya yansımadı'' gibi saçma bir fikre sığınıp olayı geçiştirmeye çalışacaklar. Şike sahaya yansımadı ne demek önce bunu sorgulamak gerekir ama böyle bir tabiri hiç bilmediğimiz için söyleyecek pek fazla bir şey yok.

Şike sahaya yansımadı diye olayı geçiştirmeye çalışanlara şunu söylemek isterim. İlgili yasa gereğince, şike yapan, teşvik primi veren, bunların herhangi birisi için girişimde bulunan yani teşebbüs eden kişiler ''şike yapmakla'' aynı suçu işlemiş sayılır. Şike sahaya yansımadı demek, dışarda bazı girişimler olmuş ama şike yapılamamıştır anlamına gelir ki bu davranış da yasamızca (uygulanır- uygulanmaz bilemem) şikedir.

Soruşturma sırasındaki tapelere artık kolayca bir şekilde ulaşabiliyoruz ve kimlerin neler yaptığını bilebiliyoruz. Şimdi ''Fenerbahçe hiçbir şekilde teşebbüste dahi bulunmamıştır.'' diyen Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir ve onun gibilere sormak istediğim bir soru var. Belki yüzlerce soru sorabiliriz, o kadar çok delil var ki. Soruyu sormadan önce belirtmek isterim ki ''tarlalar sürüldü ibaresi her hafta Eyüp'te kestiğimiz kurban için söylenmiş bir söz'' savunmasını Aziz Yıldırım ne akla hizmet yapmıştır akıl alır gibi değil.

Herneyse, hiç teşebbüste dahi bulunmamış sevgili Fenerbahçeli yöneticiler;


Burada görüldüğü üzere kulüple ilgili bir inşaat söz konusu değilse ve İstanbul'da herhangi bir işçi sorunu yoksa bir şeyler için yelteniliyor. Şike olayında Aziz Yıldırım'dan sonraki en yetkili isim İlhan Ekşioğlu Ali Kıratlı'dan iki işçi istiyor. Bursa'dan istiyor. Almak için mi (almak transfer etmek anlamında) yoksa öbür konu için mi diye soru soruyor, öbür konu artık malumunuz. Ekürisi de Volkan Şen olsa gerek. Neyse günahını almayalım çocuğun.. Bu konuşma bitiyor ve ardından Ali Kıratlı hemen Sercan Yıldırım'ı arıyor. Ama Sercan idmanda olduğu için duymuyor ve dolayısıyla açmıyor. Buyrun ;

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Sercan telefon açıyor Ali Kıratlı'ya. Ne teklif edildi, ne yapıldı edildi bilmiyoruz tabi, çünkü telefonda konuşulmuyor İstanbul'a davet ediliyor Sercan. 




Şimdi sorum şu. ''Bursa'daki taş ocağı'' ibaresi neden kullanılıyor Bursaspor için? Hadi orası gerçekten bir taş ocağı diyelim. İstanbul'da işçi kalmadı size işçi lazım Bursa'dan. Neden İlhan Ekşioğlu eve gizlice gelmelerini istiyor işçilerin?   Hadi onu da geçtim, konuşulanlar gerçek işçi ise telefonu kapatıp hemen Bursasporlu Sercan'ı araması, daha sonra İlhan Ekşioğlu'nu tekrar arayıp ''açmadı abi'' demesi de mi tesadüf?

Şimdi buradaki ''öbür konu'' nedir? Yani burada şikeye teşebbüs var mıdır yok mudur? 

Bu ve bunun gibi 100'lerce soru sorulabilir. Etik Kurulu Culio olayındaki hızının 10'da 1'ini şu olayda gösterseydi keşke. Neyse bakalım, bekliyoruz Etik Kurulunun sonuçlarını.

Bu sorular hakimin işi, ben aslında başka bir şey söylemek istiyorum. Sercan İstanbul'a davet edildiğindeki konuşmaları anlatsın ve defolsun gitsin Galatasaray'dan.